Kitabın adı medyadaki şarkıdan geliyor. Okumadan önce dinlerseniz kitap daha anlamlı gelecektir. İyi okumalar <3 (kitap angst)
Kırmızı Örümcek Zambak Köyü...
Kimsenin gerçek adını bilmediği bir köy burası. Ne orada yaşayan insanların, ne basın mensuplarının ne de dünya üzerindeki herhangi birinin. Peki ona Kırmızı Örümcek Zambak Köyü adını kim verdi? Burada yaşayan bir bahçıvan bu çiçekleri çok mu seviyormuş? Bu sevgisinden yer yere kırmızı örümcek zambak mı ekmiş?
Hayır.
Ve eğer siz de elinizde 1882 tarihli bir gazeteyle yollara düşmüşseniz muhtemelen olayın bu olmadığını biliyorsunuzdur.
Muhtemelen şu an faytonunuzda elli sene öncesinin olayını öğrenmek üzere fötr şapkanız veya en kaliteli kumaştan şalınızla bir elinizde tuttuğunuz bir gazeteden kesilmiş, avuç içi büyüklüğündeki habere bakıyorsunuzdur. Rotanız belli: doğrudan Kırmızı Örümcek Zambak Köyü'ne...
Köye yaklaştığınızın işaretçisi olarak toprak verimsizleşiyor, asfalt yol yerini toprak yola bırakıyor ve fayton bir o tarafa bir bu tarafa sallanarak ilerlemeye başlıyor. Gazete kağıdına kaşlarınızı çatarak bakmaktan gerilen yüz kaslarınızı fark ediyor ve onları gevşetiyorsunuz. Aynı haberi belki de beş yüz milyonuncu kez okuduktan sonra kağıt parçasını katlıyor ve kombininizin en önemli parçası olan ceketinizin cebine koyuyorsunuz. İç çekerek şehrin kalan yerlerinin aksine kurak olan bölgeyi inceliyorsunuz. Yaşanan o acı olayı hissetmişti sanki toprak, verimsizleşmişti.
Kuru ağaçların, solmuş bitkilerin görüntüsü sizi o kadar üzüyor ki daha fazla dayanamayıp kafanızı çeviriyor ve ayaklarınızı izlemeye başlıyorsunuz. Yeni alınmış bir çift ayakkabı. Tıpkı ceketiniz ve şapkanız gibi. Sanki çok önemli bir devlet adamını ziyaret edecekmişsiniz gibi yeni kıyafetler giymişsiniz. Nedenini siz de bilmiyorsunuz. Bu kasvetli yerde biraz da olsa size iyi hissettirecek bir şeyler olsun diye mi? Yoksa ziyaretinizin kabalık olarak anlaşılmasından korktuğunuz için köy halkına şık mı görünmek istiyorsunuz?
Bilmiyorsunuz.
Tek bildiğiniz cebinizdeki kesilmiş gazete kağıdı ve o küçük parçadaki manşet haberi. Gazete kağıdı elli yıl öncesinden olduğu için sol üst köşesi yırtılmış. Manşette yer alan köyün adı bu sebeple gözükmüyor ancak kalanı çok net okunuyor: ... Köyü'nde Acı Saldırı
Aniden duran faytonla birlikte daldığınız düşünce dünyasından çıkıyor ve hafif öne savrulmanın verdiği huzursuzlukla şoföre bakıyorsunuz. Şapkasını düzeltip size dönüyor ve rahatsız bakışlarını sizin üzerinizde gezdiriyor. Bu hareketi yüzünden onu, o sürdüğü atlara yem etmek istiyorsunuz bir süre.
"Üzgünüm efendim ama daha fazla devam edemem. Zaten gitmeme izin verilen mesafeyi geçtim. Buradan sonrasını yürümek zorundasınız."
"Eğer derdin paraysa," diyorsunuz eliniz cüzdanınıza giderken. "bende ondan bolca var."
Zaten ona verdiğiniz para sebebiyle sizi bu kadar uzağa getirmiş olan şoför bu kez aynı numaraya kanmayacağı konusunda kararlı bir şekilde size bakıyor ve boğazını temizliyor.
"Lütfen daha fazla diretmeyin ve faytondan inin. Bu yoldan dümdüz ilerlerseniz on beş dakikaya köye varırsınız."
Umutsuzca iç çekiyor ve ağır hareketlerle faytondan iniyorsunuz. Adamın kararından dönmeyeceği belli, ne kadar uğraşırsanız uğraşın yine de sizi reddedecek.
"Pekâlâ, beni buraya kadar getirme zahmetine girdiğiniz için teşekkür ederim. Ayrıca size fazlasıyla zorluk çıkarmış olduğumu sanıyorum, lütfen kusuruma bakmayın. Bu konuda affınıza sığınıyorum."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
life letters | hyunlix
FanfictionSonrasında dudağımın kenarından öptün beni. Geri çekilmemeni, biraz daha sola getirmeni isterdim dudaklarını. Hissetmek istiyordum onları kendi dudaklarımın üstünde. Ama yapamadım. Söyleyemedim. (one-shot, angst) Başlangıç ve bitiş: 250622