20. Yüzleşme

28 3 0
                                    

Oldum olası yapacak bir işim varken başka bir şeye odaklanamadım. Bu olayın bu şekilde ilerlemesi ise son derece canımı sıkıyordu. Bir şeyler devam ediyor muydu bilmiyordum. Winter'la mantıklı bir konuşma yapmadıkça da aradığım sorular cevapsız kalacaktı. Onunla görüşmem gerekiyordu ancak bu nasıl olacaktı bilemiyordum. Sonuçta hiç de iyi bitmemişti son buluşmamız, birbirimizi hiç aramamıştık ve Cadee ile konuşmak da içimi hiç ferahlatmamıştı. Yine de bir şeyler konuşulmadan devam edemezdik, bitiremezdik de. Kötü de bitse gitmeliydim, onu görmeliydim. 

Güneşin batmasına yakın Winter'ın evine anahtarımla girdim. Kapıyı kapatıp içeri girdiğimde evinin içindeki aydınlık gözlerimi almıştı. Ürkek birkaç adımdan sonra onu gördüm. Penceresinin önünde oturmuş güneşi izliyordu. Yüzündeki en ufak bir kas bile kımıldamıyordu. Vücudu oraya çakılmış gibiydi. Kaşları ve saçları güneşte daha açık tonlarla aydınlanıyordu, gölgede kalan saçları ise daha koyuydu. Üzerinde beyaz bir bralet ve haki bir şort vardı. 

Koltuğa oturunca irkilip bana döndü. Görebilmek için gözlerini kıstı. "Harry?"

"Evet benim. Böldüysem özür dilerim, sanırım meditasyon yapıyorsun." Ne diyeceğimi bilemiyordum öylesine konuşmuştum işte.

"Hayır. Güneş doğarken meditasyon yapıyorum batarken değil. Yağmur da olur. Ama batan güneş beni hüzünlendiriyor." Bana doğru yüzünü dönmüştü.

"O zaman ne yapıyorsun?"

"Sadece oturuyorum. Sessizken güzel oluyor. Kalabalık ve gürültü her zaman çekilmiyor. Ben bir yerden sonra tahammülümü yitiriyorum yani." Etrafına bakındı. "Ne zamandan beri burdayım bilmiyorum, kalkmam lazım." Kalkmaya yeltendi ancak sendeleyince hızlıca uzanıp tuttum onu. Bana dayanıp kalktı. "Çok uzun oturunca böyle oluyor demek. Teşekkür ederim."

"Teşekkür etmene gerek yok. Olması gerekeni yaptım."

"Neden burdasın Harry? Geçerken mi uğradın?"

"Hayır ben konuşmaya geldim."

Bunu duyunca yalandan gülümseyip açık plan salonundan mutfağa geçti. Bardağına su doldurup geri gelerek koltuğa oturdu. "Önce Cadee ile konuştun, kötü olduğumu öğrendin ama yine de gelmedin. Şimdi de konuşmak istiyorsun. İlginç." Bardağındaki suyun yarısını içti. Sonra da derin bir nefes aldı. "Gerçekten Harry, neden buradasın?"

"Konuşmak için. Çünkü böyle devam edemiyorum. Senden ayrı kalmak da canımı acıtıyor. Bir şeylerin belirsiz olması içimi büsbütün daraltıyor. Arafta gibiyim, nerdeyim ne yapıyorum bilmiyorum. Hiçbir şeye odaklanamıyorum hiçbir şey düşünemiyorum."

"Ama gerçekten profesyonelsin, sahnede hiç belli olmuyor bu. Gülümsüyorsun, konuşuyorsun, şarkılar söylüyorsun. O senin için çıldıran kalabalık falan, duyguların gayet net gibi."

Bu sefer derin nefes alma sırası bendeydi. "Ben müzisyenim, biliyorsun değil mi?"

"Bilmez miyim?"

"Ne diyeyim mesela? Sevgilimle kavga ettik, hiç iyi hissetmiyorum sonra yapalım. Diyemem ben bunu. Kimse diyemez."

"Yanlış. Sevgilinle kavga falan etmedin. Saçma sapan davrandın ve hala da öyle davranıyorsun. Ama geldiğin iyi oldu. Eşyalarına dokunmak istemiyorum, sen alır mısın?"

O anda içimde bir şeyler ağır çekimde süzülmeye başladı. Kanımın bile daha yavaş aktığına yemin edebilirdim. "Gitmemi mi istiyorsun?" Ne diyeceğimi bilemeden ağzımı birkaç kez açıp kapattım istemsiz olarak. "Evden mi yoksa hayatından mı yoksa ikisi birden mi?"

"Neden bu kadar şaşırdın? Beni evlenmeye layık görmeyen sensin. Merak etme yüzük de eşyalarının arasında. Faturasıyla beraber." Başka yöne bakmaya başladı, güneş iyiden iyiye uzaklaşmıştı.

Landing in London 2Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin