9. Bölüm

206K 9.7K 853
                                    

15 KASIM

"Ya yuppigo yuppigooo!" Açtığım şarkıyla kollarımı kendime çeke çeke dans ediyordum. Krem rengi halımızın üstünde, Michael Jackson'ın bile sergilemediği bir coşkuyla performansın bacağını kırmıştım.

O sırada yeni uyanan Poyraz ise nedense aynısını düşünmüyordu. Bana bakarak kafasını iki yana salladıktan sonra banyoya girdi. Bense onu hiç ama hiç tınlamadan dans etmeye devam ettim. Bu kadar neşeliydim, çünkü sabah gözümü antrenörüm Ali Yılmaz'dan gelen aramaya açmıştım.

"Geçen gün kaybolduğun için seni almaya birini göndereceğiz. Müdürünle görüştüm, derslere yok yazılmayacaksın. 8'de okul girişinde hazır ol, kırmızı giyinmiş birisi seni alacak."

Yarış eğitimim bugün başlıyordu! Ne voleybol, ne basketbol, ne sergilediğimiz o tiyatrolar, Amerika'da yapacağım staj bile, bunun yanında benim için hiçbir şeydi... Gerçek bir antrenörle, gerçek bir yarış eğitimi alacaktım. Hayattan isteyebileceğim her şey buydu. Sadece yarışmak, yarışmak, yarışmak, uyuyup uyanmak, yemek yemek ve yarışmak istiyordum.

"Yuuupp-piiii-goooo-" diyerek kendi etrafımda dönerken Poyraz banyonun kapısını açıp kafama küçük sabunlardan fırlattı ve geri banyoya girdi.

"Ne var be?!" diye bağırdıktan sonra,kafamı ovuştura ovuştura giyindim. Sonunda havalı bir yarışçı olabileceğime göre havalı giyinmek zorundaydım. İçime düz beyaz bir bluz geçirip üstüne zımbalı, boyundan bağlamalı bir kolye taktım. Siyah bir pantolon, altına zımbalı botlar, zımbalı bir çanta, üstüne de deri ceket.

Aynada kendime bakıp kendi etrafımda döndüm ve yine bağırmaya başladım. "Yuppiiiii-" O sırada Poyraz elinde bana atmak için hazırladığı sabunlarla banyonun kapısını açtı, sonra üzerimdekilere bakıp nefesini verdi.

Canından bezmiş bir suratla, "Zımba partisi mi veriyorsun, bu tip ne? Sana sabun bile atamıyorum," dedikten sonra geri girdi. Az önce durduğu yere tip tip baktıktan sonra kafamı iki yana salladım ve kapıdan çıkarken homurdanarak yürümeye başladım. "Kendi giydiklerine bir baksın. Neredeyse bol sweatshirt'lerinin arasında bulamayacağız sokak serserisini." Sonra birden koridorun ortasında durup kıkırdamaya başladım. Onunla ilk tanıştığım gün de aynı böyle söylenerek bu koridorda yürümüştüm.

Okul kapısının önüne çıkıp kaldırıma oturarak beklemeye başladım. İçim, içime sığmıyordu! Gözlerimin önünde sürekli yarışırkenki halime ait görüntüler vardı. Öyle heyecanlı, öyle mutluydum ki, kulaklıklarım takılı olduğu ve kafamı da kendime çektiğim dizlerime yasladığım için, yanıma oturan kişiyi en az beş dakika sonra fark etmiştim. Sağa baktığımda Alp'i görünce oldukça şaşırdım. Kulaklıklarımı çıkarıp ona döndüm. Her zaman ki gibi neşeyle, "Alp!" diyesim yoktu.

"Sarhoş," dedim sırıtarak. Böyle bir yorumun gelmesini bekliyormuş gibi gülerek diğer tarafa döndükten sonra, bana bakıp tek kaşını kaldırarak omuz silkti.

"Nefesimi kesen leydim," dediğinde, herhalde domatesten beni ayırt edebilmek için gereken tek şey kafama koyulacak küçük bir yeşillik tutamı olmuştu. "Mükemmel görünüyorsun." Gri gözleri üstümde dolanırken eklediğinde, yavaşça diğer tarafa dönüp gizli gizli yuppigo dedikten sonra, tekrar ona baktım.

"Te-teşekkür ederim," dedim bu tarz şeylerde hâlâ çok aşırı beceriksiz olarak. Boğazımı temizledikten sonra "Ne işin var burada sabahın bir saati?" diye sordum. Alp sorumu cevaplamak için ceketini gösterdi. Ben anlamayınca da ceketini açıp içindeki kırmızı süveteri çekiştirdi.

"Ee yok canım," dedim elimi havada sallayarak. Beni almaya gelecek kırmızılı kişi, suratına beni al diye bağırmak istediğim Alp miydi?

"Ehliyetim var. Ben götürüyorum işte seni."

DEVRİM- Erkek Lisesinde Tek KızHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin