10. Bölüm

186K 9.3K 515
                                    

Bir süre, kendi kendime 'balık ağa girdikten sonra aklı başına gelir' sözünü söyleyerek tepkisiz kaldım. Yanında nasıl giyinebilirdim? Daha şimdiden utancımdan yerin dibine serbest dalış yapmak istemiştim bile. Bir erkeğin yanında hiç giyinmemiştim ki... Bir süre tepkisiz kaldıktan sonra, nefesimi verdim. Denize düşen yılana sarılırdı evet ama ben gidip yılanların kralını bulmuştum galiba.

Pijama üstümü köşelerinden sıkıca tutup üstümden sıyırdım ve bir kenara bıraktım. İçimde başka bir şey olmadığından, yine karşısında iç çamaşırımla kalmıştım. Poyraz ise, dakikalardır yaptığı gibi, yapacağını umduğum gibi camdan dışarıyı izlemiyor, bana bakıyordu. Oturduğu yerde iyice yayılmış beni inceliyordu. Mavi gözleri vücudumda mesafeli bir ilgiyle dolanıyor, tenimde bakılmamış tek bir nokta bile bırakmıyordu.

O bana bakarken birkaç dakika sürmüş olduğuna inandığım bir off çektim. Tiyatroda da aynı sıkıntıyı yaşamıştım bugüne kadar. Sahne ışıkları suratına parlarken başrol olarak öne çıktığında, herkesin gözlerini üzerinde hissederek mükemmel bir iş çıkarmak çok zordu. Şimdi sahne ışıkları yoktu, başrol ben değildim, mükemmel bir iş çıkarmak zorunda da değildim. Sadece bir seyircim vardı. Daha önce bir salon dolusu insanın yapamadığı kadar beni gerebilmiş bir seyirci.

"Hoşuna mı gitti bakacak mısın daha?" Alaycı ses tonum arabada yükseldi. Dişlerimi sıkmış, sinirden köpürmemeye çalışıyordum. Bana bakmayı kesse rahat rahat şu elbiseyi giyebilirdim.

"Neden, vücudunla barışık değil misin yoksa? Özgüvensizliklerin mi var?" dedi Poyraz gülüşünü ağzına kapattığı eli ile saklayarak. Bilerek yapmıyorduysa, benim adım Devrim Altun değildi. Acaba bu çocuğun sahip olduğu gıcıklığı sürdürebilmek için vücudunda bir yerlerde özel bir fabrika sürekli üretim mi yapıyordu acaba?

Tepemin tası iyice atmıştı. "Hayır!" diye bağırarak oğlanın kendi kendine kalın sesiyle gülmesine sebep oldum. Diğer tarafıma dönüp camdan dışarı baktım. Sırayla geçen sokak ışıklarını ve binaların parıltısına izledim. Hayır, özgüvensizliklerim falan yoktu. Gayet de özgüvenliydim. Vücudumda beğenmediğim bir yerim yoktu!

'Popon biraz büyük,' dedi minik Devrim kafasını çıkartıp bana bakarak. Kendimi hayattan bezmiş halde arkamdaki koltuğa bıraktım. Kolumu yanıma atıp elbiseyi çantasından çıkarttıktan sonra önümde tuttum. Aynı Poyraz'ın tarif ettiği gibiydi. Diz üstü, saten, bej rengi, bir de straplezdi. O zaman giymek için iç çamaşırımı da çıkarmam gerekiyordu.

Elbiseyi kafamın üstünden geçirip aşağı kadar çeke çeke indirdim. Pijama altımı çıkartıp tişörtümün üstüne bıraktım. Sutyenimi de elbisenin altından çıkartıp yerde oluşan yığının üstüne attım. Geriye tek bir şey kalmıştı. Arkamı küfür ede ede, yayılmış oturan Poyraz'a döndüm. "Fermuar," dedim yanaklarım al al olurken.

Poyraz tek kelime etmeden elini fermuarın başladığı yere koydu. Soğuk elleri tenime değdiği gibi kendimi çok tuhaf hissetmiştim. Sanki birisi içimde su dolu balonlar fırlatıyordu. Mavi gözlü oğlan, belime kadar gelen dalgalı saçlarımı tutup, sağ omzumdan öne doğru bıraktı. Saçlarımın değdiği yerler bile ürpermişti. Poyraz fermuarımı tutup yukarı doğru çekmeye başladı. Sırtımda yukarı çıkarken parmaklarından birisi tenime özellikle değiyor, beni fazlasıyla huylandırıyordu. Parmağının izlediği yol boyunca onu karıncalanma hissi takip etmişti.

"Yapma!" diye bağırdım. Zaten fazlasıyla gerilmiştim, beni daha fazla germeye gerek yoktu. Nefesimi vererek sağa sola baktım. Burası sıcak mı olmuştu? Düğmesine basıp camı biraz açtım. "Ne yapmayayım?" dese de Poyraz, arkamda gülüyor olduğuna kalıbımı basabilirdim.

DEVRİM- Erkek Lisesinde Tek KızHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin