Şehrin ışıkları yolları aydınlatmaya yetiyordu. Yine de Jungkook, Jimin'in gece araba kullanmayı sevmediğini bildiğinden direksiyona geçmişti. Arabadaki tek ses radyodan geliyordu. Üçüncü kademede çalışan kalorifer, arabada esen soğuk yelleri bastıramamıştı. Bedeni her ne kadar sıcak olsa da ruhu üşüyordu Jungkook'un.
Kırmızı ışıkta durduğunda başını yan tarafa çevirip ruhunu ısıtabilecek bir bakış görebilmek ümidi ile sevgilisine baktı. Ne yazık ki Jimin başını tamamen cama çevirmiş, tüm bedenini kapıya yaklaştırmıştı. Jungkook, sevgilisinin onu görmeye bile katlanamadığını düşündü istemsizce. Gözlerinin dolduğunu bakışlarını trafik ışıklarına çevirdiğinde anladı. Her şey bulanıktı. Elinin tersi ile gözlerini silip yeşile dönen ışığın ardından yola devam etti.
Nasıl bu hale geldiklerini düşünüyordu son haftalarda. Sevgisinin azaldığı falan yoktu. Hâlâ Jimin'e baktığında içi gidiyor, nefesi kesiliyordu. O zaman neden bu haldeydiler? Belki de Jimin'in sevgisi bitmişti. Her ne kadar böyle düşünmek istemese de aklına söz geçiremiyordu artık. Jimin ondan her geçen gün uzaklaşırken kırılan kalbi ile sessizce Jimin'in gidişini izliyordu Jungkook.
Dün gece gözüne uyku girmezken Jimin'in yataktan kalkıp gitmesi dayanılmaz bir acı vermişti. Dönüp durduğu için mi rahatsız olmuştu acaba Jimin? Ya da artık onun yanında uyumak istemiyor muydu?
Duruma el koymaya karar verip yataktan çıktığında dizleri titriyordu korkudan. Jimin'in ona "Evet, senden bıktım. Seni artık sevmiyorum." diyebilme ihtimali bedenindeki tüm gücü çekiyordu sanki. Şimdiden ağlamaya başlasa Jimin onun şımarık bir çocuk gibi sürekli ağladığını düşürüp ondan daha da uzaklaşır mıydı? Hayır, hayır. Güçlü durup ilişkisine sahip çıkmalı ve problemi çözmeliydi. Böylece yatağa kollarının arasındaki sevgilisi ile geri dönebilirdi.
Odanın kapısını yavaşça açıp salona doğru ilerlediğinde Jimin'in kısık sesini duydu. Jimin hararetli bir şekilde birisiyle konuşuyordu. Gözü saate ilişti. Gecenin dördüydü. Bu saatte kimle konuşuyor olabilirdi ki? Belki de Taehyung aramıştır, diye düşündü. Salona doğru ilerledi küçük adımlarla. Arama sonlandığında Jimin ile konuşabilirdi.
Jimin'in ağzından kendi adını duyduğunda adımları durdu, nefes almayı bıraktı. Konuşmasını dinlemek hiç iyi bir şey değildi ama kendisini tutamamıştı işte. "Jungkook'la bu aramdaki saçma şeyi bitirmem lazım Wonho." dediğini duydu sevgilisinin.
Gerisini dinlemeye gerek duymadan geldiği gibi sessiz adımlarla odaya gitti, usulca yatağa uzandı. Canının bu kadar çok yanabileceğini hiç düşünmemişti. Gözyaşlarını agresifçe silerken ne düşünmesi gerektiğini bilmiyordu. Jimin'in, ilişkilerini saçma olarak nitelendirmesi mi daha çok canını yakmıştı; yoksa bunu eski sevgilisi Wonho'ya anlatıyor oluşu mu? Pek emin değildi.
Sessizce ağladı sabaha kadar. Jimin odaya geri döndüğünde Jungkook'un sessizce burun çekme çabalarını duyduysa bile ses etmedi. Sabah da hiçbir şey demeden iş için evden çıkıp gitti.
Şimdiyse Taehyung'un doğum günü için arkadaşlarıyla buluşmaya gidiyorlardı. Önceden planlanmış bir şey olduğu için fazla konuşmaları gerekmemişti. Önceki yıllarda heyecanla şakıyan sevgilisi geldi aklına Jungkook'un. Şimdilerde ise üç beş kelime zor ediyorlardı. Sabah Jungkook'u, ilişkiyi bitirme düşüncesine iten şey de bu olmuştu.
Bu sabah Jimin evden çıktığında eli istemsizce yatağın soğuk tarafında bir sıcaklık ararken bakışları tavana sabitlenmişti. Şakaklarından süzülen gözyaşlarını silmeye mecali yoktu artık. Gözyaşlarını silmek isteyen bir sevgilisi de yoktu. Sonra birden Jimin'le artık iletişim kurmadıklarını fark etti. Problemi kendisinde aradı. Bütün gün yatakta düşündükten sonra kızarmış gözlerine aynada bakarken karar verdi Jimin'i özgür bırakmaya.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Tear Us Apart • Jikook [Oneshot]
FanfictionJungkook, canından çok sevdiği hayat arkadaşı elinden kayıp giderken çaresizce Jimin'in onu bırakmayacağını umuyordu.