From Eddie;
Anya'yı sınıfına bıraktıktan sonra ormana doğru yol aldım. Etraf her zamankinden daha sessiz ve sakindi. Herkes derslerinde olmalıydı. Bahçedeki sahaya açılan kapıya yürürken merdivenlerin altından gelen top sektirme sesleriyle basket takımının alıştırma yaptığını anlamıştım. Üç tane kız da merdivenlerden kol kola aşağı inerken amigoların sevgililerine o iğrenç iltifatları yaparak onlara sözde destek olacağını anladım. Birbirlerini bu kadar aptalca seven insanları anlamıyorum. Bir gün ölüp gidince o kişi yanında olacak mı? Hayır. Senin en kötü halinde seni kurtaracak mı? Hayır. Size hiçbir yararı dokunmayacak kişiler için şaklabanlık yapmaya gerek yoktu.
Bahçeye çıktığımda cam kapı arkamdan kapanırken bende adımlarımı hızlandırdım ve sahayı geçip ormana girdim. Biraz daha ilerledikten sonra Chrissy'i korkmuş şekilde ağaca bakarken buldum. Çatık kaşlarla yanına ilerledim ve ses çıkarmadan arkasında durdum. O korkuyla gerilerken sırtı göğsümle buluştu ve sıçradı. Hemen onu belinden tutup sakinleştirdim ve bana bakmasını sağladım. "Korkutmak istememiştim... İyi misin?" Kafasını onaylar bir şekilde salladı ve bana gülümsedi. "İyiyim, sadece... yine o aptal halüsinasyonlar işte. Önemsiz." Benden uzaklaştı ve çardağa oturdu. Karşısına geçtiğimde zar zor gülümsemeye çalıştı. Bu olanları atlatamadığını ve zorlandığını biliyordum. Derin bir nefes verdim ve yerimden kalkarak ona doğru yürüdüm. Yanına vardığımda kollarımı ona sarmamla kendini bıraktı.
Kollarımda usul usul ağlarken tek yaptığım kafasını göğsüme bastırmak ve saçlarını okşamaktı. Onu çok seviyordum. Herkesten çok. Chrissy hayatıma bir anda girmişti ve beni anlayan tek kişi olmuştu. Onu kaybedersem ne yapardım cidden bilmiyorum.
"Şşt, tamam geçti. Geçecek. Sakin ol..." Burnunu çekti ve kafasını salladı. "Geçmiyor Eddie, geçmeyecek. Bununla yaşayıp bununla öleceğim..." Ağlayışı durgunlaşıp hıçkırığa dönüştüğünde gözlerimi yumdum ve saçlarını okşamaya devam ettim. Bende korkuyordum. Hatta ondan daha çok korkuyordum ama belli etmiyordum. Edemezdim. İkimizden biri güçlü kalmalıydı ve Chrissy bunu yapamayacak kadar yorgundu.
"Hiç, aklını kaçırıyormuş gibi hissettin mi?" Benden uzaklaşıp omuzlarımı tuttu ve gözlerime baktı. "Neredeyse her zaman tatlım." Güldüm ve o da bunun karşısında gülmeden duramadı. O gülünce yanağını öptüm ve kalkıp karşısına geçtim. "Beni eskiden tanımıyormuşsun gibi yaptığına inanamıyorum!" Eskileri açmak her zaman onu sakinleştirir ve düşüncelerinden uzaklaştırırdı.
"Neyden bahsediyorsun?" Anlamayan bakışları beni bulduğunda kaşlarımı oynattım ve biraz durduktan sonra elimi sertçe kalbime vurup kendimi geriye attım. Onun korku dolu çığlığı benim kalkışımla saniyeler içinde kahkahaya dönerken sırıtarak saçımla uğraştım. "Saçımda bir şey var mı?" Kafasını olumlu anlamda salladığında gülümseyerek saçımı temizledim ve kollarımı önümde birleştirdim.
"Ah, grubundan bahsediyorsun!" Aydınlanmış gibi konuştu ve alkış yapıp o da kalktı. "Tabii ki de ondan bahsediyorum aptal! Nasıl unutabilirsin?" Şaşkınlıkla bana baktı ve sırıtarak karşıma geçti. "Aşınmış Tabut! Ah, Tanrım nasıl unutabilirim ki?" Gülüşerek geri yerlerimize döndüğümüzde Chrissy yine durgunlaştı ve ellerimin altında duran demirden çantaya baktı.
"İçinde, bana iyi gelecek bir şeyler var mıdır?" Bana o masum bakışlarını yolluyordu ama işe yarama şansı yoktu. Bakışlarını sürdürürken ofladım ve onun yüzünü avuçlarımın arasında sıkıştırdım. "İçinde herkese iyi gelecek şeyler var. Ama sana çalışmazlar. Sana yalnızca ben varım." İşaret parmağımla hafifçe burnuna vurdum ve çantamı yanıma aldım. Ona güveniyorum ama bazı konularda tedbir gereklidir.