"İsabel mavi bluzümü gördün mü?"
"Heyy, sana diyorum!"
"Ne, ne dedin?"
"Mavi bluzümü diyorum, gördün mü?"
"Hayır görmedim."
"Olamaz yaa! bugün arkadaşımla buluşacaktım."
"Anne nerde benim bluzüm yaa!"
İsabel kuzeni Anna nın gereksiz telaşına ve stresine anlam veremiyordu. Alt tarafı arkadaşı Eleni ile sinemaya gidecekti.Zaten İsabel, sevgili anne ve babasını kaybettikten sonra her şeyin anlamsız olduğunu düşünüyordu.Amcası Henri kardeşi İzak öldükten sonrayeğeni İsabel i bağrına basmıştı.Kendi kızından ayırmıyordu onu.Hatta bazen Anna yı kıskandıracak kadar bile ilgi gösterdiği oluyordu.
Anna, stresli ve kıskanç bir kızdı ama yinede kuzeni İsabel i severdi. (Ne kadar belli etmesede.) Yengesi Katrina da kızından farksız ilgi gösterirdi İsabel e.
Ama bütün bunlara rağmen İsabel bir şeylerin eksikliğinin farkındaydı. O sevecen, neşeli kız gitmiş, adeta yerine dalgın ve suskun bir kız gelmişti.
O yeşil iri gözleriyle bir gülümseyişi amcası Henri için dünyaya bedeldi. Nitekim nadiren de olsa bunu başarabiliyordu.İsabel, güzelliği ve endamıyla herkesin dikkatini çekerdi. Al yanakları, yeşil gözleri ve inci gibi dişleriyle bazen söz tacizlerine uğradığı bile olurdu.Bu yüzden insanlardan nefret ederdi.Her gece gizli gizli ağlardı. Ama bu ağlayışlar insanların saçma sapan sözlerinden çok bir türlü anlam veremediği rüyalarıydı. Her gece rüyasında bir yıldızın ışığının yüzüne aksettiğini görürdü.Bu ışık o kadar parlaktı ki bazen gözlerini ovarak uyanırdı. Yine birgün rüyasında gördüğü yıldızın kendisini çağırdığını duydu."Gel." diyordu o güven verici ses, "Gel."
"Nereye, nereye geleyim." diye seslendi İsabel ama kuzeni Anna nın kapıyı açmasıyla birden uyandı.
Hala rüyanın etkisindeydi İsabel. Kahvaltıya indiğinde amcasının elindeki incili gördü. Babası aklına geldi. O da amcası gibi her sabah incil okyup kahvaltıya otururdu.
"İsabel, otursana tatlım." bu seslenen yengesi Katrina idi. İsabel, bu rüyadan sonra daha da dalgınlaştı. Acaba o yıldız nereye gelmesini istiyordu.O anda tekrar akşam olmasını o kadar çok istedi ki nihayet akşam olunca da bu sefer uyku tutmadı. Bir ara daldıysa da hiçbir şey göremedi.
Akşam herkes uyurken kalktı ve onun için adeta bir sığınak olan evin geniş bakçesine geldi.Bu bahçeyi o kadar seviyordu ki bazen burda sabahladığı olurdu. O sırada amcasının geldiğini fark etti İsabel.
"İsabel bu soğukta ne yapıyorsun tatlım?"
"Yıldızlar... , onları seyrediyorum amca."
"Sanki bana bir şeyler anlatıyorlar. ama bir türlü çözemedim ne demek istediklerini."
O sırada rüyasını anlatmamak için kendini zor tuttu İsabel.
"Tatlım, her canlının bir dili vardır zaten. Hepsi bir şekilde ifade eder kendini."
İsabel, amcasının kendisine gösterdiği ilgiden dolayı çok şanslı olduğunu düşünüyordu. Onun sayesinde biraz biraz toparlanmış, zorda olsa alışmıştı anne ve babasızlığa. İçinde fırtınalar kopuyor, hep bir eksiklik taşıyordu üstünde ama yine de hayat devam ediyordu. Bir şekilde tutunmuştu hayata amcasının da yardımıyla ama bu yetmiyordu İsabel e . O her zaman kendini tamamlıyacak onu bu eksiklikten kurtaracak bir şeyin peşindeydi ve bunun da gördüğü rüyalarla bir ilgisi olduğunu biliyordu. Ertesi gün İsabel tekrar aynı rüyayı gördü. Israrla devam eden bu rüya seline artık kendini öyle kaptırmıştı ki bütün gün aklından çıkmıyordu. Bir türlü anlam veremiyordu bu rüyalar ama bir gün çözecekti bu sırrı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BİR YILDIZA TUTULDUM
RandomEy yıldız nedir senin sırrın? Ne zaman ulaşacam sana. Sana bu kadar yakınken uzak olmanın anlamı ne? Bir yanda hristiyan bir kız olan İsabel diğer yanda Konya dan gelen müslüman misafir Âsım. İsabel kafasındaki karmaşadan onu kurtaracak misafirini...