Çeşme gibi değildi İstanbul, Çeşme
buram buram güneş kremi kokuyordu İstanbul öyle değildi kalabalık insanların içinde bin bir derdi olan insanlar. Aradan 7 yıl geçmişti hani derler ya hayat acısıyla tatlısıyla geçer diye işte öyle olmamıştı yarım kalmıştı Kara ailesi ve onun için masaya bir
tabak daha koyulan Akgün Taşkın. Gökalpi abisiyle birlikte gömmüştü Akgün.Akgün Abisini vurduktan sonra olay yerine polisler gelmişti Akgün'ün aklına da kalbine de sevdiğinin sözü yangın gibi düşmüştü "ya sen Gökhan'a bir şey yaparsan bunu o iki kız çocuğuna nasıl açıklayacaksın" Akgün aynı babasının 8 sene önce ellerine, özgürlüğüne takılan kelepçelere baktı. Babasına benzemişti ellerine kan bulaşmıştı babasından çok annesine benzemek isterken babasına benzemişti. Artık arada da olsa rüyada annesini görse yüzüne bakamazdı Akgün.
Annesinin oğlunu Gökalp'i, abisinin göğsüne sıktığı kurşun ile birlikte vurmuştu. Hayatta 2 tane annesi vardı Akgün'ün artık birisini rüyalarında bile yüzüne bakamazdı diğer annesinin ise ebediyen gözünü yumduğundan habersizdi....
GÜNÜMÜZ 2029 İSTANBUL
Avukat Yağmur Kara tabelasına bakıp sigarasını yaktı Selim . Canan çok kızardı Selime gençliğinde sigara içtiği için Selimde sırf Canan için içmezdi ama Selim bu 7 yıl içinde Cananın hangi sözünü tutabilmişti ki sanki. Ne çiçekleri erkenden suladı nede anahtarı saksının altından aldı. O anahtar hep saksının altında kaldı. Cananın ölümünden sonra Selim dağılmıştı o kadar dağılmıştı ki oğlu yerine koyduğu Akgün'ün hapishaneye girdiğini öğrenmesine rağmen yanına gidememişti sadece adliyeye gidip istifa dilekçesini verdi dağ gibi Selim Savcı artık yoktu. Cenazeden 2 gün sonra Rizeye gitmişti Selim. Bi nevi gömmüştü kendini.
Kızının aynı annesi gibi İstanbul Üniversitesinden dereceyle mezun olduğunu bunun üstüne 6 ay stajını yapıp büro açtığını biliyordu sorunda buradaydı sadece biliyordu bütün bu olaylarda aynı kızının liseden mezuniyet konuşmasını bir yemek masasında Altaydan duyduysa bu olaylarıda rizede ziyaretine gelen Altaydan duymuştu.
Bütün bu anılardan sıyrılıp büro binasına girdi akşam saatleri olduğu için akşam güneşi vuruyordu vazonun içindeki beyaz papatyalara.
Selimi 20li yaşlarında yüksek ihtimalle stajını yapan stajyer kadın karşıladı
"merhaba randevunuz var mıydı acaba" selim hala yabancılık çekiyordu İstanbul'a, bir zamanlar İstanbuldan Çeşmeye gelmeyen Selim şimdi yabancılık çekiyordu. "hayır yok" diye cevapladı Selim "O zaman maalesef sizi içeri alamam ama istersiniz sizin adınıza randevu oluşturabilirim ister misiniz?" Selim tam cevap verecekken topuklu ayakkabı sesi doldurdu kulaklarını arkasına döndüğünde topuklu ayakkabısı ve takımı ile Avukat kızını gördü artık kulaklarında yankılanan topuklu sesi değil kızının şaşkın ve özlem dolu sesi ile "Baba" diyişi idi.
Selimin gözleri dolmuştu karşısında kızını görmesiyle.
Altay yine İngiltre'den 6 ayda bir rizeye geliyordu ama yağmuru 7 yılın ardından ilk defa görüyordu bayramdan bayrama telefonla konuşuyorlardı o kadar, Yağmur hiç gelmemişti Rizeye.
Yağmur'un gözlerinde bildiği bir duygu vardı "yabancılık" yabancıydı kızı için Selim.
"Şey ben özür dilerim babanız olduğunu bilmiyordum"
"Önemli değil esma sen işine bakabilirsin" diye söylemişti yağmur, Esma Selimin yanından yerine doğru yol almıştı.
"Niye geldin yani işin mi var İstanbulda" diye sordu yağmur kırgınlıkla "evet, iş için ama seni de göreyim dedim kötü mü yaptım meşgul müydün?"
yok hayır bende çıkıyordum ama istersen yukarı çıkalım?
birlikte merdivenleri çıktılar yağmurun odasına girdiler oda ferah bir hava veriyordu "otursana" diye söyledi yağmur eliyle göstererek. Selim masanın önünde duran koltuğa oturdu yağmurda kendi koltuğuna oturdu
"eee baba nasılsın" yağmurun aslında onca yıla rağmen soracağı soru bu değildi ama ağzından bu çıkmıştı
"iyiyim"
"iyisin"...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BİLMUKABELE
General FictionSadece Çeşme değil mutlu aile tablosu, hayaller, hatıralar, sesli kahkahalar, her ne olursa olsun arkasında birisini bırakmayan kara ailesi, Taşkın soyadını bir mafya olarak değil de işletme sahibi birinin soyadı olarak hayal edilen hayallere ne olm...