Cladius beni yere fırlattığında alnımda minik ter tanecikleri oluşmuştu. Beni bu kadar yormasını beklemiyordum.Yavaşça oturduğumda, bana hınzırca sırıtan dudakları aralandı, "Her zamanki gibi ben kazandım Majesteleri". Ah hadi ama! bu adam bu gücü nerde buluyor? Ya da ben biraz paslanmış olabilirim. Son zamanlarda kılıç talimi pek yapmıyordum. Tanrım hadi ama kim sabah erkenden kalkıp kılıç talimi yapmak isterki!
Kendimi yere bırakıp kafamı çimlere yatırırken derin bir "uff" çektim. Bana tepemden bakarken ona dayanamayıp sordum.
"Bu lanet kılıç eğitimini hâlâ anlamıyorum, ben bir hareketi bu kadar zor öğrenirken sen hepsini nasıl hatırlayıp uygulayabiliyorsun?"
Bana elini uzattığında tuttum ve kendimi yukarı çektim. Ayağa kalktığımda bana omuz silkip-
"Sanırım sizden daha becerikliyim" dedi.
Ona somurtup bakmış olacağımki bana bir süre bakıp kahkahayı patlattı.
"Tanrım sadece şaka yapıyorum. Majesteleri Whilliam hazretlerine layık olmaya çalışıyorum hepsi bu" dediğinde bende ona katıldım.
"Bırak palavrayı, benden bu kadar iyi olup övünmemek elimde değil demiyorsunda.."
Bu sefer ciddi anlamda kahkahayı bastı. Biz gülerken bir muhafız yanımıza yaklaştı.
"Majesteleri Marcellius hazretleri sizi yemekte görmek istediklerini emrettiler" dediğinde ciddileştim.
"Elbette, orda olacağım"
Hadi ama! Hergün ne yapıp edip bana uzun uzun konuşurdu ve ben bundan nefret ederdim.
Muhafız yanımızdan uzaklaşırken Cladius ile birlikte sarayın yolunu tuttuk. Daha yemeğe çok vardı, bu yüzden odamda biraz dinlenmeyi umuyordum. En sevdiğim beygirim olan Karayel rüzgar gibi gidiyordu. Dünyadaki en hızlı at olabilir diye düşündüm. Sarayın kuleleri göründüğünde içimde bir rahatlık hissi doğdu. Ne kadar garip gelsede, sarayın dışında tehlikede ve huzursuz hissediyordum kendimi, Karayel seslendim;
"Uç Karayel"
Dediğimi yapıp daha da hızlandığında şekerleme yiyen bir çocuk gibi mutlu hissettim kendimi..."
...