39.BÖLÜM; "DÖNÜŞ"

59 9 45
                                    

Hayata güzel bir başlangıç yapmıştım.

Kusursuz bir annem ve babam vardı, güzel bir yaşantım vardı muhtemelen. O yaştaki çocuğun bugüne kadar her şeyi hatırlaması zordu elbet, ben de çok net hatırlamıyordum. Ailemin yüzünü unutacak kadar uzaklaştım.

Mahvettiler ruhumu, soldurdular gülen yüzümü. Hayatımı boka çevirdiler, işkencesiz geçen bir haftam yoktu. Başımı eğmedim ama hiç, direndim.

Direnişim sonum oldu.

Nefretimi körükledi hareketleriyle, yine de affedebilirdim. Biri onu yönetiyor, başka çaresi yok derdim ama kendini öldürseydi de insanlara bunu yaşatmasaydı. Sevdiğim adamı öldürttü, ona saplanan hançerin bana daha fazla batacağını bile bile yaptı bunu. Küçük çocukların kâbusu oldu, onları ölümle tehdit etti. Benim çocukluğumu geçmiştim çoktan ama diğerleri... Diğerlerine yaptıklarını affedemezdim. Onları kullanıp bana yaptırdığını unutamazdım.

O en acı şekilde ölmeyi hak ediyordu. O kadın, teyzem olacak o kadın her şeyi hak ediyordu ve ben de zamanı geldiğinde onun cezasını verecektim.

Geldiğimiz bu şehirde ölü olmadan yaşamak tehditti. Hayatımız zaten tehditken biz bunu umursamıyorduk ama bu umursanmayacak bir detay değildi asla.

Azel'i kurtarmak için geldiğimiz yerde ölebilirdik. Bu olabilirdi ama biz yine de tehlikeyle dolaşıyorduk. Bize düşman olan biri gelir ve bizi öldürebilirdi, bunun öyle olması oldukça büyük bir ihtimaldi.

"Buraya gelmemin sebeplerinden biri neydi biliyor musun?" dedi, Dolunay. Sesinde büyük bir hüzün, özlem vardı. Ateş'in yere odaklı bakışları ağır ağır kalktı ve Dolunay'ın mavi gözlerine çevrildi. Dolunay dudaklarında buruk bir tebessümle devam etti. "Yiğit'i görme ihtimali. Yiğit'e sarılma, güzel kokusunu koklama ihtimali."

O an Ateş'e döndüğümde gözlerinde gördüğüm yakıcı kıskançlık hissi Dolunay'a çoktan bir şeyler hissettiğinin göstergesiydi. Aralarında sandığım gibi öylesine, takılmalık bir ilişki yoktu. En azından Ateş için...

"Göremiyorum, sarılamıyorum." İç çekip başını iki yana salladı. "Yalnızca üzülüyorum, dağılıyorum. Yoktan yere ölümü aklımdan gitmiyor bir türlü, o bunu hak etmedi. Oradaki kimse bunu hak etmedi ama Yiğit..." Titreyen dudaklarını birbirine bastırıp gözlerini kapattı. Kapattığı anda akan yaşlar içimi acıtmıştı. "...Yiğit'i çok özlüyorum ben."

Sessiz yakarışları, hissettiğim yoğun hüsranın bitmesine neden olan bir ses duyduk o an.

"Ben de seni çok özledim, güzel kızım."

Bakışlarım hızla Dolunay'ın arka tarafına çevrilirken açık kapıdan giriş yapan Yiğit'e baktım. Dolu gözleri doğrudan Dolunay'a bakıyordu. Dolunay ilk önce hızlıca gözlerini araladı, sonra dudaklarını serbest bıraktı ve hemen ardından ayağa kalkarak arkasına döndü. "Yiğit?" döküldü dudaklarından.

"Yiğit ya," dedi gülümserken. Dolunay'a doğru bir adım atıp onu kolları arasına aldı hemen. "en bi' sevdiğin."

Gülüşleri odayı doldururken ben de ayağa kalkmıştım. Gülümsedim çünkü Dolunay'ın bir aralar tek destekçisi olan adam tam karşısındaydı. Yokluğunun verdiği hüznü bildiğim için onu anlayabiliyordum.

"En bi' sevdiğim." diye tekrarladı onu. Kollarını yavaşça ondan ayırdığında Yiğit onun başının tepesinden öpmüştü. "Yokluğumda bitersin diye şaka yapıyordun, bitiyormuşum sahiden." dedi mırıltıyla.

KAYIP RUHLAR MAHZENİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin