6 ay..
Yarım yıl.İnsansız rehin alınışımızın bugün 6. Ayı. 6 ay boyunca saçma salak artık rütubet ve dışkı kokmaya başlayan, 5 katlı okulda 8 çaresiz insan olarak yaşamaya çalışıyorduk.
Dışarıya bakamaz olduk. O kör canlıların lanet olası duyuları çok gelişmişti.Okulun en üst katından göz ucuyla dışarıya bakmaya çalışıyordum. Beni duyarlarsa çokta iyi olmazdı. Ama artık bu umrumda değildi. Daha doğrusu annem öldüğünden beri pek az şey umrumdaydı.
Dışarıya baktığımda; her zaman nereye gittiklerini merak ettiğim yeni yüzleri değil, o pis canavarların açlıktan dolayı sinirli tavırlarını görüyordum. O pis valıklar güvenli bölgeden aldığımız bilgilere göre dünyanın %70'ni kaplamış durumdaydı. Diğer %30 ise güvenli bölge olarak adlandırdığımız sürekli olarak korunan bir yerdi. Ve biz maalesef ki güvenli bölgeden olabildiğince uzakta bir okuldaydık. Son 6 aydır tek çabamız o güvenli bölgeye sağsalim ulaşmaktı. Fakat şimdiden 2 kaybımız olmuştu bile.
O iğrenç canlılar kadar kötü kokuyorlardı ki, her dışarıya baktığımda kokuları sanki karşımdalarmış gibi yüzüme vurur ve beni her zaman kustururdu.
Ne yapacağımızı bilmiyorduk. Tek besin kaynağımız kantinden aldığımız kraker ve gofretlerdi. Şanslıydık ki kantinde su da vardı.
"Yine dışarıyı mı izliyorsun Sage?"
Kapıya ani bir bakış atmıştım. Bu son 6 aydır gördüğüm kısıtlı yüzlerden olan Zeynepti.
Büyük bir iç çekerek yanıma oturdu. Ona bir cevap vermemiştim. Konuşmak pek içimden gelmiyordu."Yasadıklarımız çok anormal biliyorum. Özellikle... Şu 6 ayda. O iğrenç canlılar.. Aida ablanın ve fabrio amcanın sır ölümü... "
Hafifçe gülümsedi, göz göze gelmiştik. gülümsemesinde ki pozitiflik tüylerimi diken diken etmişti.
"Ama hayatta olduğumuza şükür etmeliyiz! Bizi kurtarıp, güvenli alanlarına alacaklar!""Almayacaklar." Diye mırıldandım. Zeynep ne dediğimi anlamamış gibi yüzüme baktı. Bazı gerçeklere artık kendini inandirmaliydi. Burada hepimiz çürüyecektik.
"Alacakları falan yok zeynep. Görmüyor musun? Bizi oyalıyorlar. Bakacak bir kardeşim olmasa o kahrolası canlıların arasına atlamıştım bile. Nasıl bu kadar pozitif olabiliyorsun? Sonumuz belli hâlâ nasıl hâlâ ümit taşıyorsun Zeynep!"
Patlaya patlaya sahraya patlamıştım. Umut bir yaşam ihtiyacïydı, ve umut kaynağımız zeynepti. Bu durumdan ciddi bir vicdan azabı duyacağımı biliyordum.
Zeynep her şeye rağmen gülümsedi. Ama içinde bir yerde umutsuzluğun yeşerdiğini görebiliyordum."Her şeye rağmen, kardeşin ve biz varız Sage. Hadi birlikte telefonu kontrol edip aşağıya yemeğe inelim."
Hiç bir şey demeden onu takip ettim
Telefonun yanına giderken earl ve danneal'ın sert şakalaşmalarını duymazdan gelerek hızla ilerledim. Şuan şaka kaldıracak durumda değildim.Telefon odasına girmiştik, sahranın yanında getirdiği telefonu tek bozulmamış olan prize takıp şarj olmasını bekler, elektrikler ara sıra geldiğinde hemen güvenli bölgeye SMS atardık. Fakat bize olan dönütleri oldukça klasikti. bize sabretmemizi çok yakında bizi buradan kurtaracaklarını söylüyorlardı. 6 aydan beri tek bir icraatlarını görmemiştik. Yinede her gün telefonu kontrol etmeye gidiyorduk. Bu umutsuz bir umut arayışıydı.
telefon şarj olsa da en ufak umudu olmayan ben, telefonu her kontrol ettiğinde umudunu yenileyen sahranın yanında oldukça "depresif bir ergen" olarak kalıyordum. Yada bu anormal canavarlar, bizim için her gün bir yerlere koşturan insanları görüyormuş gibi normalleşmişti."Olmamış." Diye mırıldandı hafifçe. "Amaan şuan olmaması iki saat sonra olmayacağını göstermez değil mi?"
Kaşlarımı kaldırdım. "Şuan yaşıyor olmamız 2 saat yaşıyor olacağımızı göstermez zeynep."
Ona sürekli bunları söylemem vicdan azabı çekmeme vesile oluyordu. Ama kendimi bu tür şeyleri söylemekten alıkoyamıyordum. Elimden gelen tek şey sonrasında açıklama yapmaktı.
"Özür dilerim.. Zeynep.. Yani son olanlar herkes gibi benim psikolojimi bozdu. Kaba davrandıysam gelecek, şuan ve geçmiş için özür dilerim."
Zeynep hafifçe gülümsedi. "Hadi yemeğe gidelim."
Zeynep önden önden yürürken ben danell ile konuşarak yürüyordum.
Danell görüp görebileceğim en nazik insandı.
Ayrıca benimle ablası gibi konustuğu için onunla rahat bir iletişime girebiliyordum."Burası çok sıkmaya başladı. Nefes alamıyoruz bile."
Danell her zaman ki şikayetlerini, sanki ben yapmişım gibi bana anlatmakla meşguldü. "Burası beni de çok sıkıyor danell. Ama ne yapalım?""Onları beklemek zorundayız.." darell'ın sesi konuştukça alçaliyordu.
Çok derin bir nefes aldım. Geleceklerine hiç ama hiç inanmıyordum."Umarım, inandığınız gibi olur darell! Bana sorarsan asla gelmeyecekler." Darell benim bunu düşündüğümü önceden beri biliyordu, daha sonra hafiften gülümseyip, adımlarını hızlandırdı.
Bende stabil bir hızla, aşağıya; yemeğe indim.
Aşağıda o canlılardan kurtulup, buraya gelen herkes burdaydı.
Hepsini son 6 aydır sürekli görüyor ve mecburen tanıyordum.
Bir kardeşim ve babam da o insanlar arasındaydı. Kardeşim henüz 6 yaşında olduğu için onun üzerine fazla düşer ve onu korurdum.
Babam ise kendi kendine takılan, ayağa sakat olduğu için bastonla yürüyen, yaşlı ve oldukça huysuz bir adamdı.
Çocukları dahil kimseyle ilgilenmez, sadece o sahte kurtarıcıları beklerdi.Darell ve earl'ı size önceden söylemiştim. Onlar gerçek kardeş gibiydiler. Dediklerine göre burada tanışmışlardı. Earl benle yaşıt olsa da darell bizden 2-3 yaş küçüktü. Zeynep ise Türk bir turistti. Oldukça Bahsız bir turistti.
Burada gördüğüm iki yüz daha vardı. Onlarda Emma ve evandı. Çift yumurta ikizleri. Birbirlerinden çok ayrı olsalar da, bu okulu yani
Sığınağımızı tamamlayan insanlardı.Emma, yemekleri eşit şekilde bize dağıtırdı. Her gün yarım şişe su ve bir paket kraker hakkımız vardı. Ölüm diyeti gibi bir şeydi bu.
"Dünkü verdiğim şişede ki suyunu bitirmedin değil mi Sage?"
Hafifçe gülümsedim. Bitirmemiştim. Hatta bir iki yudum harici içmemiştim bile. "Hayır" diye mırıldandım. "Bitirmedim."
Krakerimi alır almaz kardeşimin yanına çömelir, paketin yarısını yerim.
Bu sığınakta kahvaltı, öğle yemeği, akşam yemeği yoktur. Biz de 1. Öğün ve 2. Öğün vardır.
Aslında bakarsanız, zaman kavramımız ilk haftadan gitmişti. Şuan saat kaç, hangi aydayız hatta hangi mevsimdeyiz onu bile bilmiyorduk.
O aptal canlılar dünyanın döngüsünü bile mahvetmişti. Rastgele bir anda kar yağabiliyordu, hemen ardından sıcaktan kavruladabiliyorduk.
Buraya kapandığımızdan beri günleri tek tek saymak bun.
Buraya girdiğimizde hangi mevsimdeydik hatırlayan tek bir kişi bile yoktu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sonsuz.
Fantasy"Bizi buraya kapattınız, erzaklarımız tükenmek üzere. kardeşim yaralı, annem öldü, onlar için yas tutacak zamanım bile olmadı. hani bizi buradan alıp, güvenli bir yere götürecektiniz? Size ulaşmak bile bu kadar zorken siz bize bir şey yazmıyor ve bi...