Sürpriz! Bu bölüm sizlere Cesur'dan gelsin. Umarım beğenirsiniz. Keyifli okumalar. 😊
Bade. Dört harf iki hece muazzam bir kelime. Onu gördüğüm ilk andan elimden kaçırdığım o ana ve tekrar karşılaştığım, aynı evde yaşamaya başladığım zamana dek yüreğimde sönmeden yanmaya devam eden tek kadın.
Onu ilk kez beraber gittiğimiz ve sonu hüsranla biten otelin lobisinde sekiz yıl önce görmüştüm. O zamanlar olgun, bekar ve sahipsiz bir erkektim. Onu görür görmez aklımı başımdan almıştı.
Dumlupınar Üniversitesi latin dans grubu öğrencileri bir gösteri için İstanbul'a bu otele gelmişti. O sırada bir iş yemeğindeydik.
Bade tıpkı diğerleri gibi kırmızı mini, püsküllü bir elbise giyinmişti. Arkadaşları içinde güneş gibi parlayan bir yıldız kadar ışıldıyordu. Gülüşü, eğlenceli hareketleri, fiziği ve güzelliği, bakmaya doyulamayan bir gerçekliği vardı.
Oldukça etkilenmiştim ve ondan etkilenen sadece ben değildim. Yanımdaki erkeklerin hepsi onu konuşuyordu. Belki salondaki erkeklerin hepsi. Damarlarımda dolaşan kıskançlık bedenimi kaskatı kesti o an.
Söze ilk giren ben oldum.
"Gözlerinize sahip çıkın."O sırada yanımda olan iş arkadaşlarım şaşırma nidalarıyla bana baktı. Bunu bir kadın için ilk kez söylüyordum ve bunun şerefine bolca dalga geçtiler benimle.
"Aslanım be!"
"Yürü be Cesur!"Verdikleri gaz bununla da sınırlı kalmadı. İstediğimde alamayacağım bir kadın yokmuş, konuşmalıymışım, onunla beraber olmalıymışım, aklımda kalmasındansa yaşamalıymışım, ona sahip olduğumu herkese göstermeliymişim...
Dans gösterisi başlamadan önce bir kere gözlerimiz denk gelse bile sonrasında bana bir daha bakmadı. Onun için yeterince yakışıklı olmadığımı düşündüm başta, onun tipi olmadığımı... Belki bir sevgilisi vardı ya da atlatamadığı bir aşk acısı...
Arkadaşlarım benim adıma onların masasına meyve tabağı ısmarladı. Tıpkı romantik filmlerdeki gibi. Aklıma her gelişinde kendimi utanarak gülerken buluyorum.
O da böyle hissetmiş olacak ki yanakları kızararak gülümsedi ve arkadaşlarının ıslık ve kahkahaları arasında tabağı getiren garsona teşekkür etti ama bir tane bile yemedi. Bir kere bile masamıza bakmadı.
İçten içe yanıp tutuşsam da etrafıma dumanımı belli etmedim. İnat etmiştim. O benim olacaktı.
Dans için yerlerini aldılar. Nefesimi tuttum. Gözüm ondan başka kimseyi görmüyordu. Her adımını, her hareketini hayranlıkla takip ediyordum.
Müzik başladı. O dansı unutamıyorum. Kıvrak hareketleri, kalçalarını döndürüşü, dik vücudu, zarif bedeni, mükemmel bacakları... Kusursuzdu.
Tek eksiği kavalyesinin başka bir adam oluşuydu. O gece kendime bir söz verdim. Ne olursa olsun ikimiz de bu dünya üzerindeyken onunla bu şarkıda dans edecektim. O henüz bunu bilmese de bana bir dans borcu vardı.
Dans bitiminden sonra geç gelen konuklarımız masada yerini alırken gözlerim onu takipteydi. O an iş düşünecek halim yoktu.
Bir ara gözden kayboldu. Panikle attı kalbim. Tekrar masalarına döndüğünde rahat bir nefes vermiştim.
Yaklaşık bir saat süren iş yemeği boyunca her iki saniyede bir ona baktım. En son birinin soru sorması üzerine ona cevabı açıklarken gözlerimi ayırdım ve bir daha onu göremedim.
Tüm oteli aradım, otel odalarına sordurttum; başka şehirden geldiklerini ve ayrıldıklarını söylediler.
Kütahya'ya gittim. Öğrenci işlerine sordum. Onlar dans hocasının numarasını verdiler. Onunla da görüştüm. Dans grubunun son gösterisi olduğunu ve artık dağıldığını söyledi. Yine de bir liste attı mesaj olarak.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Görevimiz Mutluluk
RomanceBebeğini kaybeden acılı bir anne ve bebeğine süt anne arayan terk edilmiş bir babanın aşk ve ihanetlerle çevrelenmiş sıra dışı sürprizlerle dolu hayat hikayesi. "Hiçbir şey göründüğü gibi değildir." Keyifli okumalar...