Bölüm 18

49 15 0
                                    

Hızlı ve ses çıkarmayan birkaç adımdan sonra bu tarafı metal kaplı kare kapıyı üzerine kaynaklanmış kolundan çekerek üzerime kapadım ve karanlığın tekrar üzerime çökmesine izin verdim

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Hızlı ve ses çıkarmayan birkaç adımdan sonra bu tarafı metal kaplı kare kapıyı üzerine kaynaklanmış kolundan çekerek üzerime kapadım ve karanlığın tekrar üzerime çökmesine izin verdim. Sağ elimle -kılıcın izin verdiği kadar- sürekli etrafı elleyip bir yandan da dengemi sağlamaya çalışıyordum.

Kaç basamak indiğimi saymamıştım ancak merdiven çok keskin kıvrımlar yaptığı için birkaç sefer kafamı çarpmıştım ve bu da metal sesinin tüm alan boyunca yankılanarak yayılmasına sebep olmuştu. Sona yaklaştığımı hissederken hafif bir sıcak hava yüzümü yalamaya başladı. Sonra ise zifiri karanlık kendini sarı, turuncu renkteki ışığa bıraktı.

Ayağım metalin soğuğundan toprak zemine değince gözlerimi karşıya dikerek etrafımı hızlıca inceledim. Önümde dar bir sokak uzanıyordu. Onun iki yanında birbirine yapıştırılmış küçük, tek veya iki katlı binalar yer alıyordu. Önümde uzayan yol ileride birkaç kola ayrılıyordu. Gecenin bu sessiz saatinde uzaklarda akan bir yeraltı suyunun sesini duymak ve her şeyi topraktan oluşturulmuş bu yerin bilindik kokusunu içime çekmek mümkündü.

Binalar normal bir binadan biraz daha uzundu çünkü bu alanda evler alanlarını enden değil boydan elde ediyorlardı. İki katlı toprak evlerin üst katlarında dışarıya açılan ince balkonlar, kafanızı yukarı çevirdiğinizde karanlıktan göremeyeceğiniz tavanı görmeyi daha da engelliyordu.

Bu girişi kullanmayalı uzun zaman oluyordu ancak hiçbir şey değişmemişti. Aydınlatma hâlâ ufak kapıların yanlarındaki çengellere veya balkonların korkularına asılı geleneksel bir lamba ile sağlanıyordu.

Küçük bir şehir halinde olan bu Yeraltı için diyebileceğim tek şey içimden gelen ve cevap vermediğim sese cevap olurdu sanırım. Bir keresinde bana "Hiçbir yere ait hissetmedin." demişti ama yanılıyordu.

Yeryüzündeki hiçbir yere ait hissetmiyordum.

Binaların hepsi sadece belli ticari işletmelerdi. Mesela İblis Şehri'nden kaçmak mı istiyordunuz? Bunu yasal olarak yapamayacaksanız size belirli saat ve gün verirlerdi, o saatte orada olursanız sizi yasadışı bir şekilde sınır dışına çıkarabilirlerdi. Ama bunun için yıldızınızın Kutup Yıldızı olması gerekiyordu ya da Yaratıcı'nın sevilen kulu olmanız gerekirdi.

Daha bir sürü yasadışı iş vardı. Yeryüzünden farkı şuydu. Yeryüzündekiler normal halkı dolandırırdı buna ses etmeyecek kişileri. Zaten İblis Şehri dediğim gibi devletin unuttuğu, yargıların işlemediği bir şehirdi. Şehirdeki kimse ses çıkarmazsa hiçbir şey olmazdı ama Yeraltı bundan çok daha farklıydı.

Yeraltındakiler, Yeryüzündekileri kandırırdı. Burada insan ticareti yoktu, burada gösterişli genelevler yoktu, burada basit kumarhaneler, tekinsiz barlar yoktu. Burası yukarıda sözü geçenleri dolandıranların yeriydi. Aslında buradakiler Yeryüzündekilerden de yukarıda bir konuma sahiptiler ama buradakilerin Haneler gibi birbirlerine güttükleri nefret, hırs, gösteriş yarışı yoktu.

KANATLARIN RUHUHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin