Hayat devam ediyor 2

51 10 2
                                    


"Efendim, Ahmet amca. "

Bir süre dinledi. "Tamam yarım saate kadar orada olurum."

Kızlar, merakla Bergüzara bakıyordu.

"Ahmet amca. Emlakçı. Bu mahalle dönüşüme giriyor. Bizim ev ve karşıdaki küçük dükkan benim. Ahmet amca müteahhit ile görüşmemi istiyor. Kızlar sizde gelin."

"Ben biraz anlarım. Özderede ki evi satarken biraz tecrübe edindim. "

"Sevgi biliyor, ama ben anlamam yine de gelirim uzak mı?"

"Hayır. Kızılay da. Taksiyle gideriz."

Kızılay,  İzmir caddesinde bir binaya girdiler.

"Hoş geldin kızım, nasılsın?"

Orta yaşın üzerinde, düzgün giyimli, güler yüzlü bir adam karşıladı kızları.

Gösterilen yerlere oturdular.

"Ne içersiniz?"

"Teşekkür ederiz Ahmet amca. Ben içmem."

Kızlar da olumsuz anlamda başlarını salladılar.

"Ahmet amca , bilinen bir müteahhit değil mi?"

"Evet kızım sen meraklanma. Sen bana Nuri'min emanetisin. Güvenmesem seni çağırmazdım.

Birazdan gelir. Bu arada, dükkanın yerine dükkan alacaksın. Yapılan apartmanın altında olacak. Bir de daire."

"Ahmet bey, Bergüzarın evi iki katlı, tek daire olur mu? Hem arsa da onun üzerine değil mi Bergüzar?"

Taksiyle gelirken biraz bilgi almıştı Sevgi.

Bir süre sonra otuzlarında genç bir adam girdi içeri. Tanışma faslı ve hoş beşten sonra, Sevginin dediği gibi adam iki daire ve dükkan  verebileceğini ama yine de şirket yöneticileriyle konuşup işlemler için Bergüzarı arayacağını söyledi. 

Ayrıca bir kaç ay içinde başlayıp bir buçuk yıl içinde teslim edeceklerini söyledi.

"Ahmet amca bize üç odalı yine bizim semtte güvenilir bir ev bulman lâzım. Eğer anlaşırsak kirayı da şirket ödeyecek anladığım kadarıyla."

"Başka yerde kolay da Bahçelievler de zor biraz kızım. "

"Ahmet amca doğma büyüme orada oturduk. Esnaf beni, ben onları tanıyorum başka yerde oturamam!"

Ahmet amcadan söz aldılar ve kendilerini Ankara'nın kuru ve sıcak havasının içine attılar.

"Kızlar buralar Ankara'nın can damarlarıymış eskiden. Piyasaya çıkılacağı zaman buralara gelinir, kız tavlanırmış. 

Şurada İzmir sineması varmış. 

Caddenin üzerinde Büyük sinema ve şimdi indiğimiz caddede Derya ve Ankara sineması varmış. Bu caddenin adı Necati bey.

Babamla gezerken bana anlatırdı. Annemle her hafta sonu sinemaya giderlerdi. Ben asi ve aykırı şahsiyet onlarla gezmezdim. 

Sizi daha sonra opera binasına ve Samanpazarı 'na götüreceğim. Ankara'yı tanımak için AVM lere değil buralara gelmek lazım. 

Babamın ve dedemin, Ulucanlarda toptancı dükkanı varmış ve babam dedemin yanında çalışırmış.

 Liseden sonra okumamış. Tek çocuk, dedem de işleri öğrensin diye okuması için fazla ısrar etmemiş."

"Ay şu kebapçıya oturalım acıktım."

"Sude, bu gidişle yüz kilo olacaksın!"

"Aman Sevgi, bizi senin gibi beğenen yok kızım. Kaç kilo olursam olayım.

 Hikaye karnımı acıktırdı. İlk defa Bergüzarın ağzından ailesiyle ilgili bir hikaye çıktı.

Hem yiyelim hem dinleyelim."

"Yok ya, siz malı götürün, ben konuşayım, yok öyle şey. 

Kızlar buranın kiremitte köftesi çok güzel, gelin oturalım, sonrada Karagöz baklavacısında baklava gömelim."

Siparişleri gelene kadar, evle ilgili konuştular. Karınları doyunca, hesabı ödeyip, baklava yemeye gittiler.

"Kızlar bu gün benden itiraz istemiyorum. Çok param var ve harcayacak yerim yok."

"En büyük Sevgi, başka büyük yok."

Sude ve Bergüzar alkış tutup bağırmaya başladıklarında omuzlarına sıkı birer yumruk yediler.

"Karnımız doyduğuna göre, bizi hem gezdir hem anlatmaya devam et. Sonrada asıl hikayeni dinleyelim."

"Emrin olur Sevgicim. Bu gün senin günün. Kızlar yürüyelim mi? Biraz sıcak ama size Hamamönün de buz gibi limonata ısmarlarım. Benim var olduğum evi de gösteririm.

Gençlik de, sıcak fazla etkilemezmiş! Kızlar Dil Tarihin yanından çıktılar. Samanpazarına giden yokuşa geldiklerinde, Sude,

"Buralar gerçekten bize gösterdiğin Ankara dan farklı. Çok hoşuma gitti ama sıcaktan çatlayacağım."

Restore dilmiş güzel bir Ankara evinin bahçesine oturdular. Servis hemen geldi. Çalışanlar Üniversite öğrencileriydi çoğunlukla. Yazın çalışıp harçlıklarını çıkarıyorlardı.

"Kızlar, dedemin dükkanı biraz daha ileride. Toptan kuru gıda satıyorlarmış. Zaten babam da annemi mal götürdüğü, Kızılcahamam da görmüş. 

Annemin babasının çeltik tarlaları ve büyük bir bakkalı varmış. Şimdilerde bizim market dediğimiz türden.

Neyse, annem okuldan babasının yanına geldiğinde görmüş çok beğenmiş. 

Dönünce babasına söylemiş. Askerlik var, demişler. Kız küçük okuyor demişler ama babam yılmamış.  

Babam daha sonra, annemle konuşma fırsatı bulup olurunu alınca işe iyice asılmış.

Askerlik bitince evlenmişler. Babam tek çocuk olduğu için babaannemde dedemde üzerine titriyormuş.

 Şu aşağıdaki evlerin biri dedeminmiş. Annemin anlattığına göre, iki katlı cumbalı ahşap bir evmiş. Küçük havuzu olan bir bahçesi varmış.

"Orayı ve Nuri'nin ailesini çok sevdim. Onlarda beni sevdi. Hiç kırmadılar. Kızları gibi davrandılar. Tek derdimiz çocuğumuzun olmamasıydı," der annem. Derdi!

Bergüzarın gözleri doldu. "Bir yıl oldu ama hala annemin yokluğunu kabullenemedim. Kızlar özür dilerim."

"Saçmalama Bergüzar, ben de aynı durumdayım. Seni anlıyorum kardeşim rahat ol."

Biraz daha oturup eve döndüler.

"Acıktım menemen yapalım mı?"

 " Sude, inan yüz kilo olacaksın. Kızım bu kadar yiyip nasıl böyle zargana gibi kalabiliyorsun ya!"

Yemekten sonra biraz televizyon seyredip yattılar.

Bergüzar, tüm gece annesinden özür dileyip,   yaptıkları ve  onu çok üzdüğü için ağladı.

Sude, Zaferden kaçmaktan yoruldu. Her seferinde onu bulup bağırıyordu.

Sevgi, bebeğini aradı sabaha kadar.

Yani, kızların üçü de huzursuz bir gecenin sonrası sabaha karşı derin uykuya dalıp öğlen, Sevginin telefonunun çalmasıyla, önce Sevgi, sonra diğerleri uyandı.



AĞLADIĞIMA BAKMAYIN  (üç kadın)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin