İyi okumalar.
-Mühim olan hiçbir şey değildi, sevgi hariç.
-"Aklımı okuyabiliyor olman normal mi?"
-"Hadi ama." göz devirdim. "Aklını okuyamıyorum."
-"O halde nasıl...?"
-"Ben de bilmiyorum, sadece gözlerinde bir duygu var. Ben o duyguyu okuyorum."
***
-"Cidden mi? Lamar'ı bu şekilde mi sokuyoruz eve?"
Bıkkın bir ifadeyle ensemi ovdum.
-"Daha iyi bir planımız yok şu anlık."
-"Francois... Siz ciddi misiniz?" dedim son bir umut.
Planımız; Herbert'ı eve Francois'nın dayısı olarak sokmaktı. Tam sahte dayı geldiğinde biz onu selamlayarak gidecektik bir mazeret uydurup. Dikkat çekmemesi için böyle olmalı demişti Francois ve Louis, isteksizce onayladım. Francois cevapladı beni.
-"Ciddiyiz..."
Sahte bir neşeyle seslendi sonra. "Tekrar hoş geldin dayı."
Atladığım detay, Herbert'ın çoktan gelmiş olmasıydı. Akşam yemeği yenmişti, bizler ise ışığın vurduğu çardakta oturmuş sohbet ediyorduk üç kişi. Louis neredeyse hiç konuşmamıştı, kollarını bağlamış oturuyordu. Bazen büründüğü bu kişilik, bana tanıştığımız günü hatırlatıyordu her seferinde. Bayıldıktan sonra ben hariç herkesle konuşmayı reddedişini...
Bıyık altından güldüm, bunu fark etti ve şaşırdı. Orada olmamızın asıl sebebi Herbert çocuklarla tanışırken sıra Valera'ya geldiğinde olacakları görmek istemememdi. Kötü hissetmiştim doğal olarak, bunu da belli ediyordum konu Valera olunca. Bu yüzden dışarıdaydık ve ben gülümsüyordum. Şaşırması olağandı yani.
Tek bir bakış yeter, demişti Herbert. Ne umduğumu bilmiyordum bu sözden, istediğim tek şey herkesin aylardır yanılıyor olmasıydı.
-"Bari buradayken bana öyle seslenme..." diye fısıldadı Herbert yaklaşırken.
Zamanı gelmişti rollerimize uymanın. Herbert oturacakken ben kalktım ve Louis de hareketlendi. Bir mazeret uydurduk gelişigüzel. Orada bulunan herkes rol yapıyordu, yeterli uzaklıktan anlaşılmayacak şekilde oynuyorduk ne olur ne olmaz.
Bahçeden çıkıp ceketlerimizi almaya yöneldik fakat duraksadım. Valera'ya veda etmeden öylece çıkıp gitme fikri berbat hissettirdi çünkü.
Ona gitseydim plan bozulurdu, bunu ne kadar umursadığım da tartışılırdı ya. Umutsuzca bir bakış attım etkinliklerin yapıldığı odanın kapısına. Koca kapı daha da büyüdü gözümde ben baktıkça bir engel gibi.
Sonra yan taraftaki merdivenden adım sesleri duydum, Valera indi aşağı.
Bana geldin küçüğüm, dedi içimdeki prangalara vurulmuş adam. Şimdi çiçekli bir bahçede oturuyordu zincirlerini koparmış.
Ben neşeyle ona bakarken o da şaşkınlıkla baktı bana, bir şey demedi ama bunun hakkında. Bütün günü orada geçirdiğimiz için kendinde söz hakkı bulamıyor olabilirdi.
Oysa ben sonsuza dek onunla kalabilirdim.
Hızlı adımlarla aşağı indiğinde sorgularcasına yüzlerimizi inceledi.
-"Gidiyorsunuz demek." dedi karmaşık duygular içinde.
-"Francois'nın dayısı gelmiş, aile buluşmasının ortasına dalmak istemedik."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Silva
Fiksi Sejarah"Bir tuvalin kendisinden sakındığı ellerim, Renklendirecek ifade ararken buldu seni." 1920'lerin Marsilya'sı.