İyi okumalar.
-Her şeyim ölüp gidince mi..?
Dolabının altındaki çekmeceyi karıştırırken söylemişti bu sözleri.
Dudaklarım aralandı. "Nasıl?" diyebildim sadece.
-"Kendini belli ediyorsun. Fark etmem zaman aldı ama olsun, bir bakış atmam yetti."
Bu, benim Louis'e yaptığıma benziyordu. Tebessüm ettim o söze devam ederken.
-"Ay perisi."
-"Hm?" gülüşüm genişledi.
-"Ay perisi demekmiş. Şive yüzünden anlayamadım başta."
-"Annem bana böyle seslenirdi. Hiç yeşil bir ay gördüğümü hatırlamıyorum."
-"Ben de hiç kahverengi bir ay görmedim."
-"Bak burada ayrılıyoruz işte, ben gördüm."
Resimlerimden bahsetttiğimi anlayınca gülümsedi her zamanki gibi. Evreninin tekrar yeşerdiğini görmek umut verdi bana. Aşağı indik beraber.
İndiğimizde Francois mutfakta Damien ve Louis ile konuşuyordu. Geldiğimizi görünce yorgunca gülümsedi benimle bulaşık yıkamış ikili. Valera, Louis'le sohbet etti gülümsemesini silmeden.
Valera her zamanki zarif ve kibar havasını bozmadan çardağa gitti sonra. Benim ise aklımda bir soru vardı, onu sormak için uzaklaşmasını bekledim Valera'nın.
-"Francois." dedim ve devam ettim. "Vivian kaç ay yaşadı o hastalıkla?"
-"Takdir edersin ki biz de bilmiyoruz tam olarak ne zaman başladığını. Samuel öldükten sonra belirtileri fark ettik."
Karşımda oturan Samuel'den bahsetmediğini bilmeme rağmen içim titredi. Bakmadım fakat o tarafa, zaten bizi izliyordu Louis.
-"Samuel ile Vivian'ın ölümü arasında ne kadar var?"
-"Sekiz ay."
Kafamda bir şimşek çakmış gibi oldu.
-"Valera aylardır belirti vermiyor mu?" diye sordum alacağım cevaptan korkarak. Louis'e baktım.
Başını salladı Francois, "Kaç aydır?" dedim buna karşılık.
-"Yedi ayı dolduralı birkaç gün oldu."
Louis'e döndüm tekrar. Bana bundan bahsetmemişti. Kaşımı kaldırdım bir açıklama beklercesine.
Vivian Silvain Moro, çekip giderdi o an. Silva'nın ise çıkıp gittiğinde ve pişman olup geri döndüğünde orada bulacağına emin olduğu bir Valera yoktu artık. İçimden Louis'in sözlerini geçirdim.
Çözemeyeceğimiz bir şey değil.
***
-"Silva, hâlâ çözemeyeceğimiz bir şey değil diyorum. Neden inanmak istemiyorsun bana?"
Önümde birleştirdiğim kollarımı belimin iki yanına yerleştirdim. Merdivenlerin ucunda oturuyorduk, gidememiştim.
-"Peki sen neden söylemedin bana? Her şey... Her şey olup bitince mi öğrenecektim?"
Duraksamamın bir nedeni vardı elbette. Cümlenin aslı farklıydı fakat böyle dile getirmeyi tercih ettim.
-"Bu ay bittiğinde ve sonbaharın ortasına geldiğimizde hak vereceksin bana."
-"Bir aydan daha az... Eğer ümit yoksa şu an söyle bana."
-"Ümit her zaman var. Ah, saçmalıyormuşum gibi bakma bana, öyle durumlar gördüm ki her zaman ümidim var. Umarım bu gibi durumlar yaşamadan hallederiz de daha fazla ümide ihtiyacımız kalmaz."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Silva
Historical Fiction"Bir tuvalin kendisinden sakındığı ellerim, Renklendirecek ifade ararken buldu seni." 1920'lerin Marsilya'sı.