Barathanno

32 8 43
                                    


"Kidinnu Üssü Eonna sistemini incelemek için kurulan bir araştırma istasyonuydu. Barathanno'dan, Cumhuriyetten önceydi."

Trappist: Yeni Yuvamız, Strabo A., Sf.54

Gözlerini açtığında revirin tıbbi kapsüllerinden birinde sızlayan bir baş ağrısı ve yoğun bir basıncın etkisinden çıkmış gibi kulaklarına hücum eden çınlamalar eşliğinde uyanmıştı. Son birkaç gündür göz kapaklarını nadiren de olsa aralayabilmesi sayesinde onu buraya hapseden camı ve üzerinde yanıp sönen göstergeleri hayal meyal hatırlayabiliyordu. Camın arkasında bulanık ışıkları kısık çizgiler halinde iki yana uzanan laboratuvar ve revirin iç içe geçmiş hali tüm karmaşasıyla karşısındaydı. Nerede olduğunu biliyordu ama tepki verecek gücü dahi bulamıyordu sinirlerinde.

Bir de ona endişeli bakan bir çift gözdü anımsadığı. Sibele...

Bir de rüyalarında gördüğünü tahmin ettiği, engin bir dinginlik içerisindeki o dipsiz karanlık vardı elbette. Bu sefer farklıydı ancak. İlk kez bir takım seslerin o sükutu deldiğine şahit olmuştu. Daha önce bir benzerini duymadığı derin bir boşluktan yankılanarak yükselen cızırtıları andırıyordu. Kimi zaman o kadar uzaktan geliyorlardı ki aralarında parseklerce mesafe olduğuna yemin edebilirdi Kimi zaman ise ona aldığı nefesten bile daha yakındı. Pes bir aralıktan tizliğe doğru kademeli şekilde artan bu cızırtılar... Tanıdık geliyordu ona.

Sanki uzun zamandır duymadığı, bilinçaltının derinliklerine gömülmüş de su üstüne çıkma anını kollayan bir çağrı gibi... Beraberinde artık unuttuğu kayıp anıları da hayal meyal anımsatmaktaydı zihninin derinliklerinde. Kristalize bir sıvı, üzerine kapanmış cam kapaklar... Kesinlikle anlamlandıramadığı bu cızırtıların bilincinde bir takım manalar uyandırdığını fark etti. Sanki nasıl konuşulduğunu bilmediği bir dili, aslında doğduğundan beri ayırt edebiliyor ve bu dilde ima edilenleri bir şekilde anlıyormuş gibi.

Cızırtılar yavaşladı. Daha berrak şekilde duyulur oldu. Birbirini takip eden iki kelime... Tekrar ve tekrar.

Jagannātha... Sandezahara...

Bilindik bir kadının sesi tam o anda kesti cızırtıları. Anesidora'dan başkası değildi konuşan. "Düşün çocuğum, düşün. Deneyde neyin başarısız olduğunu düşün."

"O balonu herhangi bir kuvvete başvurmadan hareket ettirmem imkansız. Bunu yapamam anne!"

"Kütle senin kudretinde oldukça hiçbir kuvvete ihtiyacın yok! Elektromanyetik hiçbir gücün sana temas edemeyeceği bir boyutta olduğunu düşün. Ne ile göstermek zorunda kalırdın varlığını? Evreni devir daim ettiren yasalar sana itaat etmeli..."

"Bilmiyorum... Bunu benden neden istiyorsun?"

"Çünkü sen busun!"

"Hayır değilim! Ben, beni kullanmak için yarattığınız silah değilim. Olmayacağım! Sizin planlarınıza alet olmayacağım. Sonunda bir canavara dönüşsem bile, beni öfke ve tiksintiyle terk etseniz, cennetinizden kovsanız, dağların yüksek ufuklarına zincirleyip ciğerlerimi kartalların iştahına açsanız bile olmayacağım."

Gerçek bir anı mıydı bu, yoksa bir hiç yaşanmamış bir anın tasavvuru mu?

İnsanlık tarihi tanrı rolünü üstlenip kendi yaratımlarıyla ters düşen kurgusal karakterlerin hikayelerini anlatan edebi eserlerle doluydu. Kendisi de böyle bir hikayenin parçası mı olacaktı yoksa? Ama tüm bu hikayeler gerçek olmaktan çok uzaktı. İnsanlığın hayal etme ve kurgulama hünerlerini gösterdiği, bir terzi misali işleyip bir araya getirdikleri kurgusal örgülerdi sadece. Onun yaşadıkları gerçekti oysa. Tabi gerçeğin bile ne olduğunu sorgulamak zorunda kaldığı şu zamanlarda bunu bu kadar kesin bir şekilde dile getirmesi de bir o kadar gülünçtü.

Kozmik Yankı | Yıldız ÇocukHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin