noelden sonra yıl başı da tatile dahildi ve iki gün sonrasında da hafta başı olduğu için okulumuz başlamıştı. o geceden sonra evde yedi gün daha durmak işkence gibiydi. annemle köşe kapmaca oynamıştık resmen. gerçi beklediğim kadar kötü değildi. bana bulaşmamıştı çünkü hiç. yine de oradan ayrılmak güzel hissettirdi.
şimdi ise valizimi odama bırakıp ders için okul binasına geçiyordum. jisung dışında arkadaşlarımla görüşememiştim henüz. öğle yemeğini beklemem gerekecekti.
sınıfa girdiğimde sanki arıyormuş gibi minho'yu gördüm direkt. son bir haftadır attığı mesajları görmezden gelmemden dolayı mı yoksa saçlarını boyadığı için mi dikkatimi çekmişti bilmiyordum. saçları mordu.
göz göze geldik. beni görünce yanıma gelmek ister gibi bir adım atmıştı ama sonra durdurdu kendini. ders sonrasını bekliyordu büyük ihtimal. işime geldi bu çünkü konuşmaya hazır değildim. çocuğa durduk yere ani sinir boşalmasıyla atmıştım o mesajı ve ertesi sabah uyandığımda da pişman olmuştum. bir açıklamam olmadığı için sonradan attığı mesajlara da geri dönemedim. hatta okuyamadım da bazılarını. internetim kapalıyken mesaj gelince siliniyordu bildirimleri panelden çünkü. deli gibi de merak ediyordum açıkçası.
ders boyunca yakınıma bile gelmedi. gözlerim ve aklım sürekli ona kaydı bu yüzden. ne planladığını merak ediyordum çünkü. bu yüzden sürekli de saçma sapan hatalar yapıp durmuştum.
ders bitiminde ise herkesin çıkmasını bekledik. evet, ben de bekledim onun gibi. çünkü konuşmamız gerektiğini biliyordum. çıkan son ikilinin ardından kapıyı kapadı minho. sonra direkt bana döndü. beş altı adım gerisindeydim zaten ama yaklaşmadı bana şimdilik.
"benden nefret etmiyorsun." dedi direkt. hiçbir şey sormadı, başka bir şey demedi de sonrasında. ben ise şaşırdığım için kaldım bir süre.
"bilmiyorum." dedim. direkt inkar etmek istemiyordum ama tamamen kabul de edemeyeceğimi biliyordum. bir de neden böyle düşündüğünü merak ediyordum.
bana doğru geldi biraz. çok yakınımda durmadı ama çok uzak da değildi. merak dolu bakışları vardı bir de. bir şey demesem bile cevap bulabilecekmiş gibi bakıyordu gözlerime.
"kendini çok fazla kapatıyorsun hyunjin."
"sana hiçbir zaman kendimi açmadım zaten."
güldü bu dediğime. başını sallayıp onayladı sonra. "arkadaşlarına da tamamen açtığını sanmıyorum."
bu duruma nasıl geldik hiçbir fikrim yoktu. itişip kakışan iki ergenin şimdi birbiriniz anlamaya çalışır gibi konuşması komikti. ama hoşuma gitmişti. bilmiyorum, minho da olsa birinin beni anlamaya çalışması iyi hissettirdi. buna ihtiyacım olduğunu şu anda fark ediyordum.
"kendimi açsam bir şeyler değişecek mi?"
omuz silkti. iki adım daha yaklaştı bana. artık aramızda iki adım vardı. belki de bir buçuk. ve garip hissediyordum. onunla on gün sonra görüşüp de bunları konuşmayı beklememiştim hiç.
"denedin mi hiç?" diye sordu. başımı iki yana salladım. sonra gülümsedi. o alaycı sinir bozucu gülüşünün aksine güzel bir gülümsemeydi. hoşuma gitmişti biraz.
"denemek ister misin?"
neden bunları soruyordu? "neden bunları soruyorsun?"
"seni böyle görmek istemiyorum çünkü."
bugün neden bu kadar açık sözlü olduğunu bilmiyordum. gerçi minho her zaman açık sözlüydü. şu anda farklı olan sadece ağzından çıkanlardı. beni şaşırtıyordu ve verecek cevap bulamıyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
boy in luv [hyunho]
Fanfictionseul sanat lisesi dans bölümünün iki gözdesi vardı: lee minho ve hwang hyunjin. [25 haziran 2022 - 14 ekim 2022]