Ben çocukken o kadar sessiz ağlardım ki bazen kendim bile fark etmezdim ağladığımı.
Çoğu zaman gölgelere sığınırdım , insanların içine çıkıncada hep şirin o saçı okşanmak istenen sevimli kız olurdum. Ben hep kendimi nasıl sevdirebileceğimi düşündüm. Hiç kimsen yoksa kendini sevdirmek zorundasındır. Babalarından şikayet eden kızları can kulağı ile dinlerdim. Benim kavga edecek bir babam olmadı, bana bağırıp çağıracak sonrada pişman olduğunda gelip ne diyeceğini bilmeyecek bir babam olmadı. Giydiğim kıyafetlere karışan bir babam olmadı. okuduğum kitapları, seyrettiğim filmleri, dinlediğim müzikleri kontrol edecek bir babam olmadı. Eve 5 dakika geç kaldığımda başıma bir iş geleceğini düşünen bir babam olmadı. Bütün kızların kavgalı olduğu vardı bir babası ve hepsi bütün kavgalardan sonra dönüp barışmışlardı babalarıyla. Birbirlerini anlamış, her şeyi affetmiş eski günlere dönmüşlerdi çünkü bir kızın kalbi her zaman babasına aitti, babanın kalbi de kızına.
Benim hiç kalbim olmadı..Benim yaşımda ki her kız aslında ailesiyle sorunlar yaşar işin garip kısmı benim ailem normal aileleri biraz geri de bırakmış. İnsanların genel önceliği çocuklarıdır genelde öyle olmalı. Benim aile olarak sınandığım kişilerin öncelikleri kendileri.
Sanırım 4 buçuk yaşındaydım ayrıldıklarında, o gün Ahmet Bey değil babam almıştı beni okuldan anlamalıydım bişey olduğunu ama ne beklersiniz ki 4 buçuk yaşındaki bir kızdan. Babam beni kafe tarzı bir yere götürdü klasik müzik falan çalıyordu hatırlıyorum, annem masalardan birine bir adamla birlikte kahve içiyorlardı. Yüzünde anormal derecede bir gülüş sevecenlik, çok yapmacıkdı. Meğerse o adam pedagogmuş bana ayrılıkla ilgili bir ton zırvalık anlattı, aile olarak sınandıklarımda onayladı her kelimeyi. Sonuç olarak ayrıldılar. Annemle evden taşındık. 14 yaşıma kadar annemle basbaşa bir hayat yaşadık, bu yaşantıya dönem dönem babam da dahil olurdu tabi.
Annem bir gün ayrılıklarında olan konuşmaya benzer bir konuşma yaptı tek fark beni evlendiği gerçeğine kabul ettirme çabasıydı. Babamla inatlaşmaları sonucu babam kazanmış ve ben annemle venedik'e gitmek zorunda bırakılmıştım babamın beni istememe gerekçesini söylüyorum " hadi ama 32 yaşında babalıktan bir bok anlamayan bir adamım ben " bunu demişti, gerçekten babalıktan bir bok anlamayan bir bir adamdı.
Annemin evlendiği adam zengindi, Venedik'te güzel bir evde yaşıyorduk dil açısından pek zorlanmadım, olabildiğine özgürdüm, yalnızdım ama güçlüydüm üvey kardeşimin tacizleriyle bile baş edebiliyordum. Alkol, sürekli olmasa bile sigarayı çok sık alıyordum. Annemin tabiriyle "zıvanadan çıkmıştım(!) "
Klasik konuşmalarından biriyle geldi annem bir gün "babanın yanına gidiyorsun " sonucu çıkarılan. Benden yorulmuş artık özgür olma sırası ondaymış, zaten babam dönememi istiyormuş, benim için en iyisi buymuş. Ardı arkası kesilmeyen zırvalıklar işte. Neyin acelesi bu bir türlü anlamıyorum en azından dönem başında gidebilirdim öyle değil mi kim dönem ortasında bir okula gidip moron rolünü üstlenmek ister ki.Annemin havaalanında ki gözyaşlarına inanabilirdim tabi gidiş konuşmasında ki hırsı görmeseydim. Benden kurtulmak istemiş ve başarmıştı herneyse umurumda değil.
Ve yine yeniden yeni bir hayata başlıyorum.