senin ardından

736 113 128
                                    

the HIATUS - ベテルギウスの灯

O gün her şey kırılmıştı. Ruki ile kısacık süren kavgamız o stüdyoyu terk ettikten sonra benim de tuvalette ağlamamla son bulmamıştı. Geri döndüğümde sinirli ve öfkeli bir halde beni bekliyordu. Yuta hemen arkasındaydı. Kaçıp gitmeme izin yoktu. Onların da yoktu. Ruki her şeyi konuşacağız, gizli saklı kalmayacak, kim ne düşünüyorsa ne istiyorsa söylesin demişti. Artık kaçamak konuşmak ve birbirimizin üzerine saldırmak yoktu. Laflarımızın zaten canımızı çok fazla acıttığını söylemişti. Bu yüzden güzelce, efendi efendi konuşacaktı. En azından öyle olmasını umuyorduk.

Bu odada, aramızda Haru'nun inithar ettiğini bilmeyen yoktu. Soobin hâlâ bencilce olduğunu iddia ediyordu ama kimse ona destek çıkmadı. Ruki, Haru'nun intiharını kendince başarılı olarak yorumluyordu. Tek bir hedefimiz, ilk hedefimiz vardı. Liseler arası punk/rock yarışmasını kazanmak. Kazanmıştık ya işte Haru'da ardından gitmişti buralardan. İşte başarılı dediği kısım buydu. Haru kendi istediğini almıştı bu dünyadan, gönlü rahat kafası rahat gidebilirdi.

Yuta hâlâ alışamadığını söylüyordu. Hayatında hiç yakın birisinin ölümüne şahit olmamıştı. Ona gerçek gibi gelmiyordu, bu duyguyu biliyordum.

"Yeonjun, Soobin ile ateşkes ilan etmeni istiyorum." Bunu söyleyen Ruki'ydi. "Haru'nun intihar ettiğini, kendi isteğiyle bizi bırakıp gittiğini kabul ediyor musun?" Bana soruyordu. Kendisi ve  Yuta kabul etmişti. Önemli olan bendim çünkü eğer kabul etmezsem Soobin'in aramızda asla yer almayacağını biliyordum. Ama ne demişti? "Beni tanı. Benimle birlikte Haru'yu da tanı. Ama sana dediğim gibi beni tanırken ondan nefret etme Yeonjun."

"Tamam." demiştim masum masum. Aklımda o fotoğra, "Ateşkes olsun." derken yüzüm düştü.

"Soobin'in artık yeni üyemiz olduğunu kabul ediyor musun? Ona sataşmayacaksın ve onunla iyi geçineceksin. Bize nasıl davranıyorsan ona da öyle davranacaksın."

Gözlerimi devirdim. "Çok fazla şey istiyorsun."

"Yeonjun! Ediyor musun etmiyor musun?" Yüzü yine sinirlendiği için kızarmaya başlamıştı.

"Kabul ediyorum."

O gün, stüdyoda sadece biz varken ve Soobin bakışlarını hiç üzerimden çekmemişken onun varlığını kabul etmiştim. Artık grubumuzun solisti olduğunu ve Haru'nun şarkılarını, ona da yazdığı şarkıları, söylemesine bir şey demeyecektim. Zor olacaktı belki ama onu tanıyacak böylece Haru'yu da tanıyacaktım. Her şey bunun içindi.

Ruki stüdyodan çıkmadan önce birkaç kez prova yapmamız gerektiğini söylemişti. Herkes enstrümanına sarıldı, Ruki bagetlerini aldı, Yuta ve ben gitarlarımızı, Soobin ise Haru'nun mikrofonunu.

Birkaç saat çaldık. Gözümün önünden gitmeyen fotoğraf beni huzursuz ediyordu. Onu düşünmemeye çalıştıkça daha çok aklıma geliyordu. Kafamı iki yana salladım. Tam karşımda, benden iri vücudu ve uzun boyuyla elindeki mikrofona sarılmış Soobin'e baktım.

Mutluydu. Haru'nun yerini almış olmaktan dolayı duyduğu bir pişmanlık yok gibiydi. Eğleniyordu. Burada olmanın tadını çıkarıyor gibiydi, benim aksine. Hayat ona toz pembe miydi? Neden ölmüş sevgilisi için üzülmüyordu ki? Ne geçmişti aralarında?

Bize doğru dönüp söylemeye başladı. Ruki ve Yuta delicesine çalmaya devam ederken bendeki ruhsuzluk ona da geçmiş olacak ki birden bana doğru döndü, gözgöze geldik, mikrofonu yanına indirdi. Gözlerim dudaklarına çıktı. Haru'yu öpen dudaklarına baktım. Yutkunamadım. Fotoğraf hâlâ gözümün önündeydi.

Soobin ona bakmama izin verirmiş gibi bana bakmaya devam etti, önüne dönmedi. Diğerleri provanın bittiğini söyleyip çıkmak için hazırlanırken Soobin bana geldi, yaklaştı. Terlemişti. Boncuk boncuk terleri yüzündeydi. Dudakları arasından bana ulaşan nefesi hızlıydı, yorulmuştu. Alnına yapışmış saçları, baygın bakan gözleri...Haru değildi bu. Soobin'di. Gözlerimin en içine bakıp yaklaşmaktan korkmayan ve onu tanımamı isteyen kişi Soobin'di.

ayaktakımı | yeonbinHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin