bir

859 68 56
                                    




Hala hatırlıyorum, aralık ayının üçünü. Senin kazağını giymiştim. Bana senden daha çok yakıştığını söyledin.

2017

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

2017

Seni nasıl sevdiğimi bir bilsen..

"Hyunjin ne yapıyorsun? Hyunjin, hey!"

Felix elindeki pantolonu kafama fırlatana kadar defterime yazdığım beş kelime yankılanıp duruyordu içinde. Kafamı kaldırıp gözlerimle efendim der gibi baktım. Ağzımı açarsam ağlayacağımdan adımın Hyunjin olduğu kadar emindim işte. Anlarsınız ya kendimi kontrol edememe, ergenlik hormonları falan.

Gözlerimin dolduğunu görüp elini çenemi kavramak için uzattı. "Bebeğim sen hala düşünüyor musun?"

Oflayıp yüzümü elinden kurtardım. "O kadar basit değil işte Lix."

Poposuyla vücudumu ittirerek yatakta kendine yer açtı. "Ne dedik Hyun, cesaret cesaret ve.." bir iki saniye düşünüyormuş gibi yapıp elini şıklattı. "Hah, cesaret!" Az önce ondan kaçırdığım çenemi kendine çevirdi ve devam etti. "Bugün bitecek bu iş oğlum. Hem ayrıldılar Hara ile, tanrımm sonunda! Eğer daha önce hareket etseydin abimin sweatlerini giyen o buldumcuk kız değil sen olurdun."

Yüzümü buruşturup dudaklarına patlattım. "Sus be! Bende de var Chanın kazağı. Hem bana daha çok yakıştığını söyledi."

Yerinden ayaklanırken az önce yaptığım gibi yüzünü buruşturdu. "Deli gibi içip üstüne kusmuştum Hyunjin. Zorunda kaldı yani."

Mırıldandım. "Olsun.."

"Onu bunu anlamam ben, artık bitecek bu iş. Akşamki yemekte git ve aşk acısı çeken abimle konuş. Yumuşak karnından vur. Ona onu sevdiğini söyle ben de huzura ereyim artık!"

Beş yıldır aşıktım ona.

Chan'a.

Bang Christopher Chan'a.

Felix ile çocukluk arkadaşıydık. Altı yedi yaşlarında parkta zorbalık yapılırken kurtarmıştım onu. Zamanla ailesiyle ailem, Chanla ben tanışmıştık. Dokuzuncu sınıfa başlayana kadar -ki o lise son oluyordu- onun gözünde küçük erkek kardeşinin küçük arkadaşından farklı olmadığımı düşünüyordum. Bu düşüncemi tam tersine eviren şey ise Felix ile duygularımı paylaşmamdı. Ona anlattığım dakikadan sonra kendimi bir genç kurgu romanında esas kız gibi hissetmeye başlamıştım. Sorun şuydu ki o zamanlar Chan ile Hara yeni yeni çıkmaya başlamıştı. Ve Felix Harayı sevmediği için beni bir kurtuluş olarak görüyor hatta belki de beni kullanıyordu.

Salak değildim. Ama aptalca aşkımın gözümün önündeki gerçekleri görmemi engelleyecek kadar büyümesine, Felixin beni yönlendirmelerine izin vermiştim. Yani salak bir aşıktım.

O gece Chanın beni sevmediğinden yüzde yüz olan tarafımı Felix'in tabiri ile karanlığa gömerek tüm arkadaşlarımızın toplandığı evin balkonunda sigarasını içen Chanın yanına gitmiştim.

Yanına oldukça yaklaşmama rağmen fark etmemişti. Her zamanki gibi. Burada olduğumu anlasın diye hafifçe öksürdüm.

İrkildi. "Ah.. Hwang. Sen mi gelmiştin?" Kenara kayarak bana yer açınca korkuluklara yaslanan bedenine iyice yaklaştım. Kollarımız birbirine değmişti ve siktiğimin hormonları yüzünden şimdiden midemde kelebekler uçuşmaya başlamıştı.

Tanrım.. Nasıl söyleyebilirdim ona sevdiğimi?

"Hava çok güzel.. Yıldızlar ne kadar parlak duruyor değil mi hyung?"

Mırıldandı. "Öyle."

Sigarasının dumanını gökyüzüne üflerken bir yıldız kaymış. Evet -mış. Ben görmedim o lanet olası yıldızı. Eğer görseydim boğazını sıkıp köşeye atabilirdim. Her şeyin sorumlusu oydu.

"Dilek tutalım Hwang."

Gülümsedim. "Çoktan tuttum bile."

Kıkırdadı. "Neymiş?"

"Söylersem gerçek olmaz ki."

Kafasını bana çevirip göz kırptı. "Söylemeden bilemezsin."

İşte bana siktiğimin cesaretini aşılayan üçüncü olay.

"Aslında cevap sende hyung."

Sigarasını saksıda söndürüp izmariti aşağı fırlattı. "Nasıl yani?"

"Hyung sana bir şey soracağım ama dobralıkla cevap bekliyorum, tamam mı?"

Onaylayınca devam ettim. "Birisi var yanında nefes aldığımda sanki hayatımdan saniyeler eksiliyormuş gibi değil de yıllar ekleniyormuş gibi hissediyorum. Onunla yatıp, onunla kalkıyorum. Yemek yerken aklımda, ders çalışırken yine o aklımda. Sanki kahkahasıyla kulaklarım duymaya başlamış, ondan önce hiçbir şey duymuyormuşum gibi. Aynı şey gözlerim için de geçerli, onu bir güm görmeseler kör olacaklar sanki.."

Bana gülerek baktığını gördüm. "Şimdi söyle bana, bu hissettiğim şey ne?"

Gülüşü genişleyip tüm yüzüne sıçradı. "Aşık olmuşsun Hwang. Ama daha önemli olan şu, kime?"

Önce gözlerimi kaçırdım. Ne kadar saklanmaya çalışırsam çalışayım beni görüyordu, içimi görüyordu sanki. Bu sefer gözlerimi kapatıp nefesimi dışarı verdim. Beklenen an gelmişti Hwang.

"Sana. Sana aşık oldum ben."

Gözlerimi açmaya korktum. Bekledim, o da bekledi. Yavaşça araladım sonunda, ona bakar bakmaz cennetin kapısından aşağı yuvarlandım. Önce ellerini sıktı, derince yutkundu. Gözlerini yavaşça kapatıp açtı. Ve bana döndü.

"Hyunjin sen benim kardeşimsin."

Sesini biraz daha alçattı. "Sana hiç o gözle bakamadım sanmıyorum ki seninki de tutku dolu bir aşk değildir. Belki biraz sevgi, belki hayranlık. Hatta belki de.."

Etrafı kolaçan edip tekrar gözlerimin içine baktı. Yıkmadığı bir yer var mı diye kontrol ediyor gibiydi. Ölüm fermanımı imzaladığınınsa farkında bile değildi. "Belki de basitçe bir ergenlik aşkı işte."

Ona anlatmıştım, tüm hissettiklerimi ona anlatmıştım, aşıksın demişti. Ve şimdi hayır, kesinlikle kabul etmeyecektim hislerim ergence duygulardan ibaret değildi.

Gözlerim dolarken başımı yere eğdim. Ve o an sanki göz yaşlarımı bastırmak ister gibi yağmur yağdı. Apaçık hava bir anda karadı ama o etkilenmedi. Yüzüme istediğim gibi dobraca konuşmaya devam etti.

"Ben Haraya aşığım."

Bazen dobralık iyi gelmezmiş.

İşte o an yağmur damlarına karışıp yok olmayı dilediğim kadar bir şeyi daha diliyordum.

Keşke esas kız olsaydım.

Ne aptal bir aşıktım ama.

Aptal.

#

ay sevdiniz mi?

heather | hyunchanHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin