fall into place

6 1 0
                                    





Connor




Vücudum kaskatı kesilmişti. Parmak uçlarım uyuşmaya başlarken ayaklarım beni taşımayı reddedecek kıvama gelmişti. Bastığım zemin altımda kayıyor, ben ise ona ayak uydurmaya çalışıyordum. Ona karşı hislerim olduğundan değildi, çok şaşırmıştım. Yıllar sonra onu görmüştüm ve ona baktığımda sadece suçluluk hissediyordum. Ve bu suçluluk hissi, tüm hislerden daha yoğundu. Andrew ise benim aksime çok sakindi. Sanki beni görmeyi bekliyormuşcasına rahattı. Ya da duygularını bastırma konusunda ondan öğrenmem gereken şeyleri öğrenememiş, her duygusunu dışarı yansıtan biri olmuştum.

"Selam Connor."

Sesinde açık bir soğukluk, yüzünde ise sıcak bir gülümseme vardı. Yaşadığımız şeyleri arka plana ittiği belliydi ama bunu nasıl yapabildiği hakkında en ufak bir fikrim yoktu. Elini uzattığını geç olsa da fark etmiş ve hemen toparlanmaya çalışarak "Selam." demiştim elini sıkarken. Ellerimiz birbirine değdiğinde eskiden hissettiğim hisleri artık onda bulamadığıma emin olmuştum. Lisede olsaydık bu an için senelerce beklemeyi göze alırdım. Şimdi ise eski bir tanıdıktan ve suçluluk hissinden ibaretti Andrew benim için.

"Siz tanışıyor musunuz?" Ellerimiz ayrıldı ve Andrew Nat'e tebessüm ederek "Evet." dedi. Yerlerimize oturduğumuzda Nat'in meraklı bakışları ikimiz üzerinde gezinip duruyordu.

Andrew çok değişmişti. Saf ve duru halinden eser yoktu. Yüz hatları çok keskin, bakışları eskisine nazaran sertti. Askeri botlardan ve siyah giyinmekten nefret ederdi. Onu en son hatırladığımda oldukça renkli giysileri ve ayağından hiç çıkartmadığı bilekli spor ayakkabısı vardı. Fakat şimdi alabildiğine koyu giyinmiş, ayaklarına ise oldukça ağır olduğunu tahmin ettiğim asker botlarından geçirmişti. Filmlerdeki havalı ve korkutucu çocuklara benziyordu. Saçları taralı değildi ve bir tutamı gözüne giriyordu. Ara sıra elleriyle saçını arkaya atıyordu ve inatçı tutam birkaç saniye sonra yeniden düşüyordu.

"Lise arkadaşıyız biz Nat." Andrew duraksadı ve masadaki sigara paketine uzandı. İçinden bir dal çıkarttı. "Artık meraklı bakışlarını üzerimden çekecek misin?" Çıkarttığı dalı dudaklarının arasına sıkıştırıp cebinden çıkarttığı siyah mat zippoyla yaktı. Onunla ilgili değişen şeylerden biri de buydu. Andrew sigaradan nefret ederdi.

"Hadi canım!" Nat'in meraklı hali yerini şaşkınlığa bırakmıştı. "Amerika ne kadar küçük..." Bir süre kendi kendine düşünür gibi masaya kilitlenmişti. "Ben de sizi tanıştıracağım diye heyecanlanmıştım." Omuzlarını silkip gözlerini kitlediği yerden ayırdı ve bana baktı. "Andrew benim erkek arkadaşım."

Aslında şaşırmamıştım ama Andrew yeni haliyle Nat'in ilgi duyacağı erkeklere benziyordu. Beni en çok şaşırtan Andrew'in Nat ile olması olmuştu ama görünüşe göre her şey benim tahmin ettiğimden de çok değişmişti. Benden bir cevap gelmeyince Nat sözüne devam etti.

"Biraz heyecan yaratayım, sizi şaşırtayım dedim ama siz beni daha çok şaşırttınız."

"Arkadaşım dediğin kişinin sevgilin çıkması oldukça şaşırtıcı..." dedim ironik bir şekilde. Nat söylediğimi umursamamıştı.

"Andrew benim için çok önemli biri Connor. İlk defa sevgilimi arkadaşlarımdan biriyle tanıştırıyorum. Bilirsin, ben pek öyle tiplerle de takılmam zaten. Ama Andrew çok farklı..." Birbirlerine bakıp gülümsemişlerdi. Buradan anladığım iki şey vardı. Birincisi Andrew benim gibi korkak değildi. Yaşadığı şeylere rağmen kendini saklamıyor, istediği gibi yaşıyordu. İkincisi geçmişi gerçekten de umursamıyordu. Ben ise bozulmuş plak gibi sürekli geçmişte yaşıyordum. Ne anı yaşayabiliyordum ne de geleceği. Yaşayabildiğim tek an geçmişti.

"Sizin adınıza çok sevindim Nat. Eski dostumla yeni dostumu bir arada göreceğimi hiç tahmin etmezdim ama hayat sürprizlerle dolu." Yüzüme ufak bir tebessüm kondurmuştum. Gözlerim ise nedenini bilmediğim bir şekilde dolmuştu. Duygulanmış mıydım? Belki.

"Ya sen Connor? Biriyle birlikte misin?"

Andrew, hiç beklemediğim soruyu bir anda sormuştu. "Ha-hayır." dedim bir çırpıda. Şaşkınlığım belli olmamalı diye düşünürken kekelemiştim. Nat belki anlayamazdı ama Andrew beni anlayacaktı. Her zaman beni en iyi anlayan kişinin o olduğunu düşünürdüm. Zaman bunu da değiştirmiş olamazdı.

"Senin bir arkadaşın vardı An. Connor ile yakışır aslında..." Nat sinsice gülümserken Andrew başını iki yana sallıyordu. "Asla böyle bir şeye girmem, biliyorsun." Nat yeniden konuşacaktı ki "Ben zaten birine aşığım." dedim yine bir solukta.

Nat az önce bulunduğum itiraftan memnun kalmış gibi sandalyesinde geriye doğru yayıldı. Andrew ise itirafımı önemsememişti.

"Bunu söyleyeceğim için beni affet ama her şeyi biliyorum Connor."

Nat'in neyden bahsettiğiyle alakalı hiçbir şey bilmiyordum.

"Kimden hoşlandığını, söylediğin yalanları ve bu yalanlar yüzünden kimleri kırdığını.. hepsini."

Konuştuğumuz şeyden hiçbir şey anlamayan Andrew, az önceki kadar umursamaz durmuyordu.

"Neyden bahsediyorsunuz?"

Masanın havası bir anda değişmişti. Şu kısa süre içinde herkes oldukça karmaşık ruh hallerine bürünmüştü.

Nat hiç tereddüt etmeden konuştu.

"Connor birine aşık. Fakat bunu ne kendine itiraf ediyor ne de o kişiye. Çünkü korkuyor, ki neyden korktuğunu bilmiyorum. Gay olduğunu itiraf etmek sanıldığı kadar korkutucu değil."

Beynimden vurulmuşa dönmüştüm. Nat'in bunları nereden ve nasıl bildiğini anlamıyordum. En önemlisi de bunları Andrew'in yanında söylüyor oluşuydu. Bunu bana bilerek mi yapıyordu yoksa bunlar iyi niyetinden mi kaynaklanıyordu?

Andrew kısa bir süre bana eskiden olduğu gibi güven vermek istercesine bakmıştı. İçinde bulunduğum durumun vahimmiyetini anlıyordu.

"Ne istiyorsan onu yaşa. Ne yaparsan yap olacakların önüne geçemiyorsun. Bunu en iyi sen bilirsin Connor."

Nat onu başıyla onayladı. "Her şeyi Lisa'dan duydum. Seni ararken odana gelmiş. Sana ufak bir not bırakmak istemiş. Kağıt ararken de defterinin arasında bulduğu bir kağıdı önemsiz olduğunu düşünerek okumuş. Orada her şeyi itiraf etmişsin." Duraksadı ve derin bir iç çekti. "Ama merak etme, Joseph hiçbir şey bilmiyor."

Kafama takılan anlamsız şeyler yavaş yavaş yerine oturuyor ve artık anlamsızlığını kaybediyordu.

The Secret of Joseph | bxbHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin