"Bergüzar, Google da gördüğüm kadarıyla çirkin bir adam. Anladığım kadarıyla da sen sanki bu adamı beğenmişsin mi?"
"Sudeee nereye varmak istiyorsun anladım! Evet çirkin, üstelik aksıyor, ama yakışıklı ve karizmatik.
Aslından güzellik veya çirkinlik bakan kalbe göre değişir. Bu adamla tam dokuz ay her gün görüştük. Telefonla veya bire bir. Etkilendim diyebiliriz."
"Ya Sude ya, bölmesene en heyecanlı yerinde."
"Sevgicim reklam koyuyorum araya, daha heyecanlı oluyor."
Gülüşmeler ve Bergüzarın gerginliği biraz olsun azaldı.
"Sıkıcı bir üç ay geçti. Tahliller kontroller falan. Bu arada iki kez Didem Sevdik le karşılaştım. Bana tiksinir gibi baktı ve Poyraz'a, * sağlıklımı bari pek hastalıklı görünüyor ,*dedi.
Sabır çektim, çünkü annemin ameliyatı başarılı geçmişti. Gündüzleri yanına bir bakıcı bile tutmuştum.
Bu arada teyzem ve Galip dayım bizi ihmal etmediler, ama benim için parayı nasıl bulduğumu izah etmek ve gündüzleri nerede çalıştığımı açıklamak biraz sıkıntılı geçti.
Galip dayım, pek yutmadı ama fazlada ısrar etmedi. Teyzoş ne dersem inanır zaten.
Ahmet dayım, iki kez annemi aramış.
Annem evimizin güvenli ortamında iyileşirken, benim bedenim nihayet bebeği kabul etti. Fakat bundan sonrası biraz sıkıntılı geçti.
Devamlı mide bulantısı ve kusma. Gece uykumdan fırlıyorum, sabah yardımcımız kahvaltı hazırlarken banyoya.
Annem üzülmesin ve anlamasın diye * geçen gün lahmacun yemiştim galiba midem ve bağırsaklarım bozulmuş ,* diye geçiştiriyorum .
Sabah erkenden kendimi sokağa atıp ilk bulduğum yerde oturuyorum.
Adam, sabahın köründe arıyor ama iki kelime zor çıkıyor ağzımda.
"Böyle olmaz. İş yerimin karşısındaki daireyi kiraladım sabah oraya geleceksin ve normale dönene kadar orada kalacaksın, " dedi.
İtiraz ettim tabi, akşam evime döneceğim. Sabah şoförü beni Kızılay dan alacak. Evimi bilmesini istemiyorum.
İki ay sonra biraz daha iyiydim ama bir hayli kilo vermiştim. Doktor bunun normal olduğuna Poyrazı nasıl ikna etti bilmiyorum.
Zaten gittiğimiz doktor arkadaşı. Ultrasonda bebeğin sağlıklı büyüdüğünü söyleyip rahatlatıyor.
Diyet uzmanı beslenmemi takip ediyor.
Akşam eve, işten dönüyormuş gibi geliyor, çok yorgun olduğumu söyleyip bazen hemen yatıyorum.
Bir gün annem beni yanına çağırdı ve saçlarımı okşayarak sordu.
"Bergüzar kıymetlim. Benim ameliyatım ve özel hastanenin masraflarını nasıl karşıladın. Parayı nasıl buldun kızım bana gerçeği öyle. Yanlış bir şey yapmadın değil mi canım?"
Anneme sarılıp, bir süre kokusunu içime çektim ve güç topladım. Keşke anne kokusu saklana bilse!
Annem, işe girdim okulu dondurdum biliyorsun. Bir inşaat şirketi.
Süheyla abla, çalıştığım için kredi alabileceğimi söyledi. Banka, patrondan beni soruşturmuş.
Patron parayı ne yapacağımı sordu, ben de gerçeği söyledim.
Sonra hastanenin ortağı arkadaşıymış, onunla konuşup hastanenin sosyal hizmetleri bir çok şeyi karşıladı ve sen düzelene kadar karşılayacak.
Ayrıca bankada paramız da vardı. Yani sandığın gibi kötü bir şey yapmadım. Süheyla ablayla konuşa bilirsin.
Annem gözlerimin içine baktı.
"Ben ne kadar şanslı bir anneyim. Senin gibi bir evladım var. Teşekkür ederim kızım. Baban seninle guru duyardı.
Utanç, vicdan azabı ve adlandıramadığım duyguların altında baskıya daha fazla dayanamadım ve hıçkırarak ağlamaya başladım.
Bu kadar yalanı daha önce düşünmemiştim. Birden ağzımdan çıktı ve kendimi gerçekten çok kötü hissettim. Annemin böyle bir soru soracağını da düşünmemiştim.
Annem, ne olur çabuk iyileş, seni de kaybedemem. Bunları nasıl söylediğimi bile hatırlamıyorum. Annemin koynuna sokuldum ve onu incitmemeye çalışarak uyudum.
Her gün işe diye evden çıkıp Kızılay'a kadar yürüyor sonra beni bekleyen arabaya binip, Poyrazın tuttuğu daireye gidiyordum.
Günde en az dört kere arıyordu. Yemeğini yedin mi? Ara öğünü aldın mı? Ne kadar süt içtin ve bir dolu soru.
Bir gün yanıma geldi.
"Kalk gidiyoruz."
"Nereye?"
"Hamile eğitim merkezine ve doktor kontrolüne."
Gittik. Bir yığın bana göre saçmalık, nefes egzersizleri. Yoga, yürüyüş seansları gibi gibi şeyler. İtiraz yok. Hafta da üç gün birlikte gelecekmişiz.
Doktor cinsiyetine baktı, ama bana söylemek yok. Gülerek Poyraza uzattı ultrason çıktısını.
Bir Mart, sezaryene gireceğim gün olarak belirlendi. Bebek on sekiz haftalık tek bildiğim bu ve iki kilo eksiğim var.
Karnım belli değil bu benim için iyi.
Bir hafta sonra annemin kontrolü vardı ve gidip gelmesi zor olduğu için tetkikler bitene kadar hastanede yatmasına karar verildi.
Doktoru, *aldığı tedavi nedeniyle enfeksiyonlara açık,* demişti.
Geceleri yanında kalıyorum. Poyrazın bundan haberi yok. Söylemeye de niyetim yok. Bu arada Süheyla abla, beni ara sıra arayıp annemin ve benim durumumu soruyor.
Poyraz, bebeğin cinsiyetini öğrendikten sonra, sık sık yanıma geliyor karnımı okşuyor, bebekle konuşuyor ama en ufak bir ip ucu vermiyor.
Cinsiyetini tabi ki çok merak ediyorum ama soramam.
"Senin ne kadar güzel gözlerin var. Yalnız bakışlarında hep hüzün var. Hamilelik sana çok yakıştı. İleride kendi bebeğin olduğunda kocan da sana bunu söylerse beni hatırla."
Hayır yani ne alaka, sana ne benim gözlerimden. Ben ona ne güzel kirpiklerin var ama bakışların korkunç. Burnun yamuk, yürürken aksıyorsun, ama sana çok fazla hava veriyor, diyor muyum.
Veya saçların gür ve parlak diyor muyum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
AĞLADIĞIMA BAKMAYIN (üç kadın)
General FictionÜç kadın, üç hikaye. "Tek seçeneğiniz var. Annen mi, doğmamış bebeğin mi?" Üçüncü kadın sordu. "İnsan kendi evladını satar mı?" Birinci kadın sordu. "Çok adice." İkinci kadın konuştu. "Sen hiç seçeneksiz kaldın mı ki?"