-
Aslında okunmadığını biliyorum ama bu bölümü yazmak istedim. Yine de benimle beraber 3 kişinin istemesi bile beni bu bölümü yazmaya teşvik etti. Kimse okumasa bile kendimi tatmin etmek için elimden gelenin en iyisini yazıyorum ve yazmaya çalışıyorum. İki fic'i de yazma fikri bir buçuk senedir aklımdaydı. Yazdıktan sonra flop kalıp okunmaması biraz üzücü ama yapacak bir şey yok 💨Belki bu bölümü bile benden başka okuyan olmaz ama yine de en iyisini deneyeceğim. Bir de fark ettiğim bir şey var, bu fic'i yazarken aceleye getirdiğimi fark ettim. Bölümlerin bazı kısımlarını düzenleyip yeniden atacağım 💟 İyi okumalar <8
-
2019, Paris / jjk"Gerçekten ona benzetebilmişsin." Hoseok beline yasladığı elini indirdi ve kollarını açarak etrafında döndü. "Bence bu heykeli sergiden kaldırmalısın kookie. Birçok insan bu güzel vücudu görüyor, ne kadar şanslılar." Hızlıca ilerledi ve sırtı dönük olan Jungkook'un boynuna kollarını doladı. "Sana bunun hakkında konuşma demiştim, neden beni anlamıyorsun." Jungkook oflyarak elindeki not defterini kapattı ve oturduğu yerin yanına bıraktı. "Hoseok o benim modelimdi, yani onu referans aldım ve bu işime yaradı. Artık onun hakkında başka bir şey konuşmamıza gerek kalmadı diye düşünüyorum?"
Boynundaki elleri yavaşça çekti ve ayaklandı. Kendi sergisini açabilmiş ve sonunda kendi odasında soluklanabiliyordu. Hayallerine bir şekilde kavuşmuştu. "Eveet, anlaştığımıza göre gidip kargolarımı alabilirsin~" Jungkook'un, Hoseok'u ikna edebilmesi için çok çabalamasına ihtiyacı yoktu. Hoseok durumu bildiğinden dolayı onu çok zorlamamaya çalışıyordu. Jungkook o günden sonra hassaslaşmış ve içine kapanmıştı. Psikiyatriste de gidemiyor, öylece kendini heykellerine veriyordu. Hoseok ne kadar üzülse de yanında olmaktan başka yapabileceği bir şey yoktu.
Neyse ki Namjoon içeriye girmişti ve daha fazla tehlike saçamıyordu. "Tabi ki alırım." Hoseok sıcak bir şekilde gülümsedikten sonra odadan ayrıldı ve alması gereken kargolar için postaneye doğru binadan çıktı.
"Şimdi ne yapsam?" Jungkook kendi kendini konuşurken telefonu çaldı ve eline alıp arayan kişiye baktığında çok şaşırmamıştı. Hoseok daha az önce çıkmasına rağmen onu arıyordu. "Eee, şey Jungkook ben kargo şirketini aradım da... Senin paketini almışlar çoktan almışlar." Mutlu mutlu açtığım telefonu ağzım açık şekilde dinliyordum. "Ne demek almışlar hoseok? Bizzat ben söyledim onlara kimseye vermemelerini. Bu nasıl sorumsuzluk böyle inanamıyorum." "Ay tamam da Jungoo niye kızıyorsun ki sanki ben vermişim gibi. En iyisi sen ara, görüş. Şimdi benimle bir işin kalmadıysa abinle görüşeceğim." İkinci bir şoku daha kaldıramamış ve telefonu oflayarak kapatıp, hızlıca kargo şirketini aradı. "Alo, merhaba. Ben Jeon Jungkook. Beş gün önce sipariş ettiğim kargom gelmişti ve size özellikle benim göndereceğim kişiden başkasının teslim almamasını söylemiştim..... Aa ne demek sizin göndereceğiniz kişinin kim olduğunu nerden bilelim! Arayacağım demiştim ya beyefendi dalga mı geçiyorsunuz....Of tamam tanrı aşkına kargoyu alan kişinin bilgilerini istiyorum. Beş dakika içinde iş telefonuma atmış olun. Yoksa hem siz, hem de siz zararlı çıkmış olursunuz. İyi günler."