İki

418 27 3
                                    

Jimin'in küçük şeytanların cirit attığı bakışlarıyla sorduğu soru ve ne kadar sorsak da vermediği detaylara rağmen kabul etmiş, beş erkek fire vermeden gelmiştik içerideki cümbüşün dışarıya neon renklerle yansıtıldığı mekanın önüne.

Şehrin başka bir yakasıydı fiziki olarak evet ama sokağın, mekanların, mekanlardan çıkan yada mekanların önünde girmek için sıra bekleyen insanların yarattığı ortam, yani sokağın ruhu başka bir yakaya değil başka bir dünyaya ait gibiydi.

"Jimin, bizi buraya alacaklarını sana düşündüren ne?" Hoseok, her ne kadar girmek için heyecanlansa da hepimizin taşıdığı meraklı kaygıyı dışarı vuran kişi olmuştu.

Jimin, kendinden son derece emin bir şekilde "Çok göze batmayın ve beni takip edin" diyerek adımlarını girişe yönlendirdiğinde biz göze batmamayı nasıl başaracağımızı düşünüp başarısız olma yolunda kararlı adımlarla takip etmiştik onu.

Mekanın girişindeki yapay iri yarı iki güvenlikten biri bize doğru engelleyici bir hareketle ilerlemeye başladığında güvenliklerden biraz daha kısa olmasına rağmen daha otoriter duran güzel adam onu durdurmuştu. Üstelik bunu kemerinin hizasında duran ellerinden birini hafifçe hareket ettirerek yapmıştı. İtiraf etmeliyim ki bu hareketi ve iri kıyım güvenliklerde yarattığı etki çokça karizmatikti. Bizden yaşça çok büyük olmadığını tahmin ettiğim güzel adamın çevresine bu kadar hakim oluşuna hayran olmuştum.

İşlek caddedeki bir çok mekanla kıyaslandığında bizim bulunduğumuz girişin önünde bekleyen çok fazla insan yoktu. Gelenler ya içeri alınıyor yada kapının önünde bile beklemesine izin verilmeden uzaklaştırılıyordu. İçeri girenleri kabaca incelediğinizde bile Hoseok'un sorusu hepimizin zihninde canlanıyordu.

Ta ki Jimin o adama doğru adımlayana kadar. Jimin'den en az bir karış -ki bu bir karış kesinlikle Jimin'in eliyle olamaz- kadar uzun olan genç adam da ona doğru bir iki adım atıp elini beline yerleştirerek Jimin'in yanağını hafifçe öpmesine izin verdiğinde içeri nasıl ve neden girebilecek olduğumuzu anlamıştım.

"Hyung."
"Selam güzelim."
"Hyung, dersler bitti ve bence biz eğlenmeyi hakettik."
"Sen öyle diyorsan..."

Biz sessizce Jimin'i takip edip girişe yaklaşmış ve Jimin'in 'hyung' diye hitap ettiği adamın tam önünde durmuştuk.
Az önceki katı bakışlı adam Jimin ile konuşurken bambaşka bir ifadeye bürünmüştü. O derin gamzeleriyle gülümserken, karşısındaki okulun havalı çocuğu Jimin de resmen ona tatlı talı sırnaşıyor, sevimlilik yapıyordu.

"Bu kadar mısınız?" diye sorarken düz bir ifadeyle hepimizi tek tek baştan aşağı süzmüştü.

"Evet hyung, hepsi bölümden, Hoseok aynı zamanda kulüpten de arkadaşım." Açıklamasını yapıp bize dönmüştü Jimin. "Beyler bu Namjoon."

Hepimiz memnun oldum benzeri bir şeyler derken bize dönen bakışları bu sefer daha samimiydi ve adam hepimizle tek tek göz teması kurarak tanışmıştı bizimle özenle.

"Hadi girin." Bizi grupça arkasında kalan giriş kapısına yönlendirirken, Jimin'in belinde yerleşik elini yanağına taşırken yine gamzelerini ortaya çıkararak kurmuştu diğer cümlesini.
"Ben de birazdan katılırım size."
"Tamam hyung."

Kas yığını güvenliklerden birinin talimatı beklemeden açtığı güvenlik şeridinden içeri girerken Jimin'in söylediği cümle tekrar zihnimde yankılanmıştı.

"Değişik bir şeyler..."

Girdiğimiz koridorun gerçekte ne kadar dar ve uzun olduğunu anlamak ilk bakışta zordu. Duvarlardaki dekoratif aynalar ve profesyonelce yapılmış ışık oyunu insanın başını döndürüyor, daha içmeye başlamadan kafanızın bulanmasına neden oluyordu.

Şaşkınlığımızın koridorun girişinde kendini belli ediş şekli olan sessizliğimiz Hoseok ile bozulmuştu

"Vaaouv! Jimin, hiç anlatmıyorsun dostum."

Giderek büyüyen gülümsemesi, dirseğiyle hafifçe Jimin'i dürtmesi ve tabi ki kaş-kafa hareketleriyle geride bıraktığımız girişi işaret edişiyle hepimiz anlamıştık neyi/kimi kastettiğini.

Soobin kıkırdarken, Yeonjun kafasından geçenlere cevap ararcasına onu izliyordu. Ben de daha fazla bastıramamıştım merakımı.

"Cidden Jimin, ne ayak?"

"Bir yıllık sevgilim kendisi."

Hepimiz şaşkınlığımızı farklı desibellerde belli ederken Jimin'in ifadesi ciddileşmişti bu sefer.

"Niye şaşırdınız? Aranızda homofobik varsa beni yormadan s*ktir olup gitsin şimdiden."

Kimse böyle bir çıkışı beklemiyordu açıkcası. Ama yine de beni en çok güldüren - belli edemesem de- birbirlerinden habersiz birbirlerine aşkla bakan Yeonjun ve Soobin olmuştu.
Ah homofobik olmak mı? Güldürme gençleri Jimin...

Bizden başka kimsenin olmadığı koridorda garip bir sessizliğin içinde durmuş yerimize çivilenmiş gibi birbirimize bakıyorduk ki Jimin histerikçe gülüp bizi daha da şaşırtmıştı.

"Aah hadi ama tabi ki fobik olmadığınızı biliyorum yoksa sizi buraya getirir miydim."

"Hı?" Ne demek istediğini anlamayan tek ben miydim bilmiyorum ama bir geybarda olmadığımıza da emindim. Yani en azından girişte geybar olduğunu gösteren bir şey görmemiştim. Hoş görsem de anlar mıydım bilmiyorum.

Jimin gözlerinin içindeki şeytanları yine salmıştı ve ben -ve diğerleri- onun ruh halinin değişim hızına şaşırmaya devam ederken bizi koridorun sonuna doğru yürütmesine ses çıkarmamıştık.

Evet homofobik falan değildik. Değildim. Belli bir zevkim vardı ve o kalıba uyan bedenin kadın yada erkeğe ait olması umrumda olmazdı. İnce belli, minyon, tüysüz, süt gibi bir sürü beden inlemişti altımda. Tek gecelik ya da en fazla bir kaç hafta süren flörtlerimin hepsi animelerden fırlamış gibiydi. Aksi ilgimi hiç çekmemişti ve bundan sonra da çekeceğini sanmıyordum.

İlk yayın: 07/08/22
Düzenleme ve yeniden: 15/03/23

👇👇👇 Lütfen oy verir misiniz 😘

Zenne - TaeKookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin