"onlar taşınmana sevinirler kesin. hem kutlamak için tavuk soju ve bira da alırız."
bu fikir ikimizin de kafasına yatmıştı ama sonrasında yorulduğumuz için hiçbir şey almamıştık.
"onlar umrumda değil sen seviniyor musun şu an?"
san'ın birden sorduğu soru ile başta afallamış ama sonrasında düşünmüştüm.
"içimde kötü bir his yok? bu iyi bir şey değil mi?"
san dibime girmiş biraz eğilmişti.
"hm hm galiba iyi bir şey?" diyip biraz daha yakınlaşınca geriye gitmiş dirseklerimi yatağa yaslayarak dirseklerimden destek almıştım. gülerek yandan telefonu alıp ses tuşu ile telefonunu sessize almıştı.
"hala boş yapıyorlar bölmesinler diye" diyip telefonu sallamıştı.
yanlış anladığımı bildiği için uzun zamandır yüzünden eksilmeyen sırıtması ile kızarmıştım. o ise önündeki kitapları da iple bağlayıp kenarıya koymuştu.
"bunlar da tamam hadi artık çıkalım."
bir eline önemli kitapları bir eline bavulunu alıp çıkmıştı. etrafı inceleyip arkasından giderken içimden zenginliğin gerçekten böyle bir şey mi olduğunu düşünmüştüm. tamam bizim de durumumuz iyiydi ama bu kadarı da fazla ya.
birden san'ın sırtına -san olduğunu parfümünden anlamıştım- çarptığımda gerilemiştim. yaşlı duran bir adam vardı karşımızda.
"baba? bu saatte ne işin var?"
baba demesiyle şaşırmıştım. hızla eğilmiştim.
san ise elimi tutup beni biraz arkasına çekmişti.
"bu ruh eşim baba min wooyoung ve onunla yaşamaya başlıyorum."
"izinsiz?"
"senden uzun süredir izin aldığımı hatırlamıyorum" diyip elimi bırakmadan diğer eliyle bavulu da almış beni çekiştererek gidiyordu. saygısızlık olmasın diye kafamı eğebildiğim kadar eğmiş san'ın ardından da evden çıkmıştım.
san elimi sıkıca tuttuğu için kitaplara elimi sürtmüştüm. kızaran elimi ovarken san'a dönmüştüm.
"neden öyle davrandın ki san?"
"bunu seninle konuşmuştuk wooyoung." sert çıkan sesi ile arabanın kapısını açıp oturmuştum.
"tamam."
"yüzünü düşürme woo."
"düşürmüyorum" diyip minik de olsa gülümsemiştim.
"gülümsemek sana cidden çok yakışıyor" az önce sinirimi bozarken şu an utanmamı sağlaması adil değildi.
••••
eve geldiğimizde san kitaplarını dizerken ben de kıyafetlerini yerleştirmiştim. eğilip durduğum için belim ağrımış ve kıyafetler bittiği an ben de bitmiştim. yatağa kendimi atınca san da yanıma oturmuştu.
"çok mu yoruldun?"
aslında çok değildi ama birazcık naz yapmaktan zarar gelmezdi. dudaklarımı büzüp kafamı salladığımda gülümseyip yatağın başlığına yaslanmış ve beni de yakınına çekmişti.
"dinlen sonra yemek yeriz" söylediği fikirle kafamı sallayıp göğsüne yattığımda odaya riki dalmıştı.
"wooyoung? ops bilmiyordum. hoş geldin san ve görüşürüz!"
riki'nin bu tepkisine gülüp geri yatacaktık ki benim telefonumdan bildirim geliyordu.
baktığımda sadece riki'nin etiketlemeleri vardı.
"ağzını bir dakika kapalı tutsa şaşırıcam hatta bir saniye"
san ise omuz silkip elimden telefonu alıp kapamıştı ve kenarıya koymuştu.
"hadi yatalım iki kere ev topladık ve yerleştirdik. çok yoruldum."
kafamı sallayıp san'ın yatak başlığından inmesini bekledim. boynuna kafamı yerleştirip belinden kollarımı geçirip sarılmıştım. o da bana sarılınca yorgunluğum yüzünden hızla uykuya dalmıştım.
••••
"ben onları odada beraber yatarken gördüm. beraberler diye çıktım hemen."
"ve mesajlaştığımızdan beri içerideler??" jungwon şaşırarak telefonu masaya koymuş riki'ye bakmıştı
"ben geldiğimde de yoklardı-LAN BEN GELELI 6 SAAT OLMUŞ."
"bi bağırmasana sunoo."
"çok heyecanlandım bi dk."
hepimiz sunoo'ya gülerken ortamın sessizleşmesiyle jisung konuşmaya başladı.
"şimdi 3 diyince sessizce kapıyı açıcam bakıcam ve geri dönücez."
riki jisung'a "neden sen bakıyorsun?" diye sorunca sunoo kaşını kaldırıp ona dönmüştü.
"ne olmasını istiyorsun?"
"tamam jisung sen bak."
jungwon bıkkınca "of susun bakarız işte en fazla nolcak?" dediğinde sunoo da onu onaylamıştı.
"gerçekten ses de gelmedi bişi olmamıştır."
jisung kapının kolunu tutmuş "açıyorum o zaman-" demişti. riki ise kafasına vurup "açsana amına koyim acun musun?" dediğinde jisung sessizce kapıyı açınca içeriye bakmıştık.
"yaaaa~" "çok tatlılar~"
sunoo ise şaşırarak bakmıştı. babası yüzünden uyku problemi olan san şu an mışıl mışıl uyuyordu.
"san'ı ilk defa bu kadar huzurlu uyurken görüyorum... gerçekten"
riki ise kafasını sallamış "gerçekten wooyoung'a baksanıza san'ın yanında kedi gibi kıvrılmış~"
hepsi elde olmadan sesli tepki vermeye başlayınca san uyanmıştı. boynunda uyuyakalmış olan wooyoung şu an kolunun üstündeydi. san ilk başta ne olduğunu anlayamamışken, hala kapıda duran dörtlü san'ın uyandığını fark etmemiş ve konuşmaya devam ediyorlardı.
"sessiz olsanıza ya wooyoung uyanacak."
tabii ki de wooyoung diğerleri sessiz olsalar da uyanmıştı.
"uykum var.." wooyoung gözlerini ovarak diğerlerinin arkasından mutfağa gelmişti.
jisung gayet ciddi bir şekilde "e uyu o zaman" dediğinde riki dalga geçerek konuşmuştu. sunoo ise onu tamamlamıştı. "borcum var-" "sana para lazım"
birbirine çak yapan ikili ile jisung göz devirmişti. jungwon onlara gülerken yemek yapmaya devam etmiş o sırada mezeleri çıkaran san konuşmuştu.
"gerçekten daha fazla yardımcı olamazdın jisung. wooyoung sen de uzun süredir yemek yemedin, bir şeyler ye öyle uyursun."
wooyoung, mezeleri masaya getirirken ona yaklaşan san ile gülümsemişti. san'ın onu düşünmesi gerçekten kendini değerli hissettiriyor ve mutlu ediyordu.
"ohoo bunlar uçtu" riki kafasını iki yana sallayıp tchlayarak önüne dönmüştü.
yemeğin başında olan jungwon riki'nin bu tepkisine gülmüş "tamam hadi pilavı biriniz koysun güveç olacak neredeyse." diye etrafa emir yağdırmaya başlamıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ꜱᴏᴜʟᴍᴀᴛᴇ-ᴡᴏᴏꜱᴀɴ ✓
Fanfiction"ne yani dans klübüne bay han benim yerime bir başkan mı getirecek"