Bölüm 2

20 4 0
                                    

Terleyen ellerimi eldiveni içinden hissedebiliyordum

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Terleyen ellerimi eldiveni içinden hissedebiliyordum. Son birkaç dakika daha dayanırsam yarış benimdi. Motosikletimin alması gereken sadece birkaç dönemeç kalmıştı ve rakibim işe aramdaki fark oldukça açılmıştı. Afrodit kullanışlı bir motorsiklet değildi. Yani Ares'e göre. Alışınca çok iyiydi ama işte vücudunuzun ve bacaklarınızı alışması gereken bir motosikletti. Ares ise son anda arızalanmayı başarmıştı.

Ve sondan ikinci dönemece girerken kafam dolmuştu. Bir de motosiklete binip bir şeyleri unuttuğumu iddia ediyordum. Hayır, bu sadece kaçıştı. Lanet olası geçmişten, annemden, babamdan ve daha nicesinden. Bir anda zihnimde yankılanacak sesi bastırdım. Bunun için gözlerimi yummam gerekmişti. Direksiyonu iki elimle de ne kadar sıktığımın farkında bile değildim.

Eğer altımda Ares olsa gözlerim kapalı bile bu dönemece alırdım. Kaç kere almamıştım ki? Ama işte bu sefer altımda Afrodit vardı ve benim normalden de dikkatli olmam gerekiyordu. Yere savruldum.

Korkuyla uyandığımda ilk karşılaştığım şey odanın karanlığı oldu. Siyah yorgandan vücudumu ayırarak dikleştim ve yanı başıma koyduğum telefona uzandım. Aklıma düşüp duran kâbusu kafamdan atmaya çalışıyordum. Bir önceki geceki savruluşumun rüyama yansıyacağını düşünmüş olmam benim aptallığımdı.

İnandığım şeylerden birisi ise evrenin gönderdiklerinize cevap verdiğiydi. Ben dün geceyi düşünüp uyumasam bugün rüyama düşeceği yoktu.

Derin bir nefes alarak telefonun saatini açtım. Alarm kurduğuma emindim. Altı buçuktan sonra yedi buçuğa kadar onar dakika aralıklarla alarmlar kurmuştum. Birini artık pes edip kalkmam ve kapattıysam da hatırlamam gerekiyordu. Bunun nasıl olduğuna akıl sır erdiremesem de saat gözlerimin fal taşı gibi açılmasına neden oldu. Saat 22.30'a gelmek üzereydi.

Hızla yataktan fırlayıp altıma bileği lastikli bol eşofmanlarımdan birini geçirmek için şortu çıkardım. Eşofmanın iplerini uzun bulduğum için belinden içeriye tıktım. Karanlıkta dolabımı bulup bunu almam bile mucizeydi ama ben başımın ne kadar belaya gireceğini bilmiyordum.

Telefona son bir kere daha baktım. Bildirim olmaması harbiden başımın belaya gireceğini imzalıyordu. Kendime, uykuma, alarma ve kâbusuma belalar okuyarak kapıya yöneldim. Son anda aralı pencereyi fark ederek kapamıştım. Oturma odasının açık pencerelerini de kapadım ve dış kapıya yöneldim.

Aklıma gelen şeyle hırsla ayağımı yere vurarak geri döndüm. Yatak odama girdim ve yerde duran kaskımı alarak kafama geçirdim.

Soğuk duşu uykumu açsın diye almıştım. Uykumu getirip beni sekiz saat uyutmaması gerekiyordu. Uyumamam gerekiyordu. Biliyordum huyumu. Yine kaçıyordum bir şeylerden ve sığına sığına uykuya sığınmıştım. Uyku en büyük ilaç mıydı bilemem. Bazıları bunun için zamanı gösterirdi. Ama bilmezlerdi ki uyku da zaman makinesiydi. Uykuya dalınca daha hızlı sarılırdı zaman ileriye.

Dışarıda KalanlarHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin