don't know how to live

148 22 9
                                    

aylak adımlarla yürüyordu sokaklarda çocuk. hava kararmıştı, soğuktu fakat hiçbiri onu bundan alıkoyamıyordu. gelişigüzel attığı çarpık adımlarının farkında değildi muhtemelen. elindeki yarım şişeyi arada bir ağzına götürüyor, bir yudum alıp ilermeye devam ediyordu.

ceketinin cebinde belki de onuncu kez çalan telefonu ise duymadığı kesindi. gerçi, kulağındaki müzikten başka hiçbir şeyi duymuyordu şu anlık. nereye gittiğini bilmediği bu yolda elinde öylece içtiği bira şişesi ile  sokak lambalarının kesik kesik aydınlattığı sokakta ilerliyordu.

garipti ki düşünmemek için başvurduğu bu yolda, daha da fazla düşünmeye başlamıştı. nereden geldiğini veya ne yaptığını değil, ne olduğunu düşünüyordu çocuk. son birkaç yıldır, ne olmuştu hayatında? neler yaşamıştı? hepsine verilecek bir cevap olmasına rağmen cevapların hiçbiri onu tatmin etmiyordu. sanki gerçek cevapları bulmak zorundaymış gibi hissediyordu.

yaşadığı hayat, çevresindeki insanlar ona gerçek gelmiyordu birkaç yıldır. gerçekten de simülasyonda mıydı? ya da bir roman için tasarlanmış bir karakterdiydi de diğer herkes yan kahramanlar mıydı? cevap bulmak istiyordu çocuk. en son gerçekten ne zaman yaşamıştı, bilmiyordu. yaşamak istiyordu elbet. nasıl yaşayacağı ise muammaydı.

son birkaç yıldır herkes onun yerine yaşıyordu zaten. kendisinin yaşamasına gerek yoktu. tabi burada yaşamanın tanımı da bizim için önem arz ediyordu. bilimsel olarak yaşamaktan bahsediyorsak kesinlikle yaşıyordu. peki ya gerçek yaşamaktan bahsediyorsak yaşıyor muydu? uzun zamandır kendisine sormasına rağmen cevabı pek de olumlu yanıtlar olmuyordu. çoğunlukla bilinmezlik karşılıyordu fakat bazen yaşamadığını da düşündüğü olmuştu.

yaşamak için gerekli olan her şeye sahipti gerçi. nefes alıyor, su içiyor ve besleniyordu. daha neye gerek vardı peki? bunlardan öte bir ailesinin ve onu sevdiğini söyleyen insanların var olması yetmez miydi yaşamak için? yoksa herkesin yaşam anlayışı böyle miydi? eğer bunu birkaç yıl önceki kendisine soracak olursanız hiç düşünmeden evet derdi. fakat şu an her şey farklıydı onun için. kendisinin yaşadığı pek söylenemezdi ona göre.

herkesin oksijeni farklıydı belli ki. kimin hangi amaç uğruna yaşadığını bilmiyordu, gerçi pek ilgilendiği söylenemezdi.

o, kendi oksijenini arıyordu. ya da aramak istiyordu. daha önce hiç sahip olmadığı bir şeyi nası bulması veya araması gerektiğini bilmiyordu. haritası veya pusulası yoktu çocuğun. gerçi, belki de önce bir pusula bulmalıydı kendine. bunu sarhoş beyninin bir kenarına yazmayı ihmal etmedi.

çarpık adımlarla adını bilmediği sokaklarda yürürken sonunda müzik çalarının başa sardığın fark etti. aynı şarkılar belki de onlarca kez çalmıştı kulaklarında ama o yeni fark etmişti. ayrıca fark ettiği tek şey şarkılarının başa sarması değildi anlaşılan. sonunda kulaklıklarını çıkarttığında nerede olduğunu anlamaya çalıştı. bir tarafında evler ve dükkanlar, diğer tarafında upuzun duvar olan geniş bir sokaktaydı anlaşılan. duvarda çeşitli yazılar ve grafitiler vardı ama onları anlayamayacak kadar kafayı bulmuştu anlaşılan. sokak lambalarının yanıp söndüğü bu yerde yolunu bilmeden ilerlemeye devam etti. eve gitmek istemiyordu. ev hariç her yerde geceyi geçirebilirdi oğlan.

dakikalarca uyuyabileceği bir yer aradı fakat başarılı olduğu söylenemezdi. ta ki ışıkları yanan bir dükkana denk gelene kadar. cebinden telefonunu çıkarıp saate baktı. net göremese de saatin gece ikiye geldiğini anlayabildi. bu saatte ne tür bir dükkanın açık olabileceğini düşünmeyecek kadar yorgundu. tek amacı, dükkan sahibinden ona bir gecelik yatacak bir yer vermesini istemekti. geri kalanına sabah bakacaktı, ayık kafayla.

adımlarını hızlıca dükkana yönlendirdiğinde buranın bir motorsiklet dükkanı olduğunu fark edecek kadar ayık olduğunu biliyordu. içeride çeşit çeşit motorsiklet ve kendinden yaklaşık on beş santim uzun olan birisi vardı. kendisine arkası dönük olduğundan fark etmemiş olsa gerek, öksürdü çocuk.

motorsikletle ilgilenen siyah saçlı çocuk arkasına döndüğünde daha önce hiç görmediği birisi yüzünden şaşırdı.

"kusura bakmayın, şu an açık değiliz. sabah gelirseniz size yardım edebilirim."

beyaz saçlı çocuk ne dediğini anlamıyordu. karşısındaki bir şeyler anlatıyordu fakat dedikleri birbirine karışıyordu anlaşılan. söylediği şeyi es geçip anlatabildiği kadar konuştu.

"motor ya da onun gibi bir şey için burada değilim. bir gecelik burada uyuyabilir miyim? sabah sen gelmeden giderim."

kelimeleri yuvarlayarak ve birbirine karıştırarak söylese de siyah saçlı çocuk anlamıştı onu. başta şaşırsa da bu yabancının sarhoş olduğu çok belliydi.

afallasa da yardıma muhtaç gibi görünüyordu karşısındaki yabancı. eğer görmezden gelir ve onu buradan kovarsa muhtemelen vicdan azabı yüzünden uyuyamayacaktı. bu yüzden bu hiç tanımadığı çocuğa güvenerek dükkanında uyumasına izin verdi. sonuçta evi dükkanın üstündeydi. bir şey olursa duyabileceği açıktı. bu yüzden çocuğa uyuması için dükkanda bulunan koltuğu işaret etti.

hiçbir şey demeden dükkanın kapısını kapatıp çıktı. içindeki merak duygusunu bastırarak çoktan uyumuş olan kardeşlerini kontrol ederek o da yatağa girip uyumayı denedi.

aynı zaman diliminde beyaz saçlı çocuk çoktan sızmıştı koltuğa. beyni tamamen boşalmıştı bir anda ve bu huzurlu zamanda, eski püskü koltukta uyuyakaldı.

ay selam naber nasilsiniz??!
tamamen kafami bosaltmak icin yazdigim bi kitap, kafamda belirli bir sey var ama yok gibi YANI gidisati ben de bilmiyorum ve umursamiyorum fazla. ne olacağı o anki ruh halime bagli yani
neyse yorum yapmayi ve oylamayi unutmayin gorusuruz

untitled story| wakashinHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin