✾
Yer: Lincoln/ Büyük Britanya ve Kuzey İrlanda Birleşik Krallığı
Zaman: 1785
Katlanılmaz bir baş ağrısıyla araladım gözlerimi. Koyu renklerle bezenmiş odanın siyah tavanına bakıp sorguluyordum bulunduğum yeri. Neden Prens'in odasında ve yatağındaydım?
Yataktan doğrulup baktım etrafa. Güneş doğmak üzereydi, normalde bu saatte herkes uyumuş olurdu ancak şimdi hepsi buraya toplanmış, yatakta oturmuş olan bana bakıyordu sorgulayıcı gözlerle.
İlk konuşan kişi Sephora oldu:
"İyi misin Felicia, bir ağrın yok ya?"
"Boynum..." dedim gece olanları gözümün önüne getirmeye çalışırken. Tanrı'm, neler yaşamıştım ben öyle? O anları hatırladıkça içim ürperiyordu. Tekrar tekrar yaşamış gibi oluyordum aynı acıyı. Elimi yaranın olduğu yere götürdüm, boynumun parçalanacağını sanmıştım.
"Nasıl oldu bu?" diye sordu Leydi Valentina. O dahil herkes çok endişeli görünüyordu benim için. Dahası korkmuş gibi bir halleri vardı.
"Hava almak için dışarı çıkmıştım." dedim bir yandan olayı hatırlamaya çalışırken. André'nin ölüm haberi çok ağır gelmiş, biraz nefes almak istemiştim. Şatonun yakınlarında dolaşırken aniden bir kurt üzerime atılmış, boynuma dişlerini geçirmişti. Hatırlamak bile istemediğim kadar korkunç bir anıydı.
Ama bir tuhaflık var gibiydi. Bir şeyler eksikti. Hafızamdaki görüntüler bulanık, silik olsa da hâlâ canlılığını koruyan bir anı vardı. O kan kırmızı irisleri ölsem unutmazdım. Boğazıma doğru uzanan eli...
Kurt demiştim değil mi? O denli uzun pençelere sahip bir kurdun varlığı mümkün müydü? Hayır. Hezeyandan ibaret. Korku zihnimi ele geçirdiğinden saçmalıyordum. Bunu onlara söyleyecek olsam benimle alay ederlerdi. Zaten bir kurt tarafından saldırıya uğrayarak yeterince gülünç duruma düşürmüştüm kendimi.
"Seni kimin kurtardığını hatırlıyor musun peki?" diye sordu Kont Julian. Isırıktan sonrasını hatırlamıyordum, korkudan bayılmış olmalıydım. "Hayır" anlamında başımı iki yana salladım. Sahi kim kurtarmıştı beni?
"Bana bundan sonra 'kahramanım' de." dedi yüzünde çarpık bir gülümsemeyle. Ardından sebebini anlamadığım bir şekilde Prens'e bakmıştı. Prens ise koltuğunda oturmuş, dönen muhabbet veya sorulan sorular ile hiç ilgilenmiyormuş gibi görünüyordu.
"Teşekkür ederim Kont Julian"
"Kont Julian değil, ne diyecektin?"
'Kahramanım." dedim minnettarlığımı göstermek amacıyla gülümserken. Çığlığımı duyup yetişmiş olmalıydı. Ona hayatımı borçluydum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Camarilla | Hyunlix
Fanfiction'Ve sen Felicia, tıpkı adın gibi uğur getirdin heder olmuş asırlarıma...'