Berke önde abisinin yanında, ben arkada sürücü koltuğunun arkasında, emniyet kemerime sıkı sıkı tutunarak yolculuk ediyorduk.
Berke telefonda yine bir kızla gevşek gevşek konuşuyor, arada bir abisinden ölüm bakışları alıyordu. Bense arada nefesimi tutup sadece buharlaşmayı bekliyordum. Az önce kedi köpek gibi dalaştığımızdan, merdivenlerden düştüğüm vakit oluşan acıların sızısı yeni yeni kendini belli ediyordu. En büyük darbeyi alan belim ve sağ kalçam daha çok acımasın diye diken üzerinde duruyordum.
Araba hiç olmaması gereken yollara girince hafiften yavaşladı ve sonunda durdu. Berke telefonun ağzına elini kapattı neden durduk diye kaş göz yaparken. Ve arabaya bindiğimizden beri abisinin ilk defa sesini duydum.
'Evde biraz işim var. Gelin.'
Berke'nin gözleri şaşkınlıkla açıldı. Telefondaki kıza bir şeyler sallayarak telefonu kapattı.
'Ulan abi hangi ara hallettin bu evi.' kaşları büyük bir darbe yemiş gibi kasıldı 'Ne kurnaz adamsın be.'
Abisi gözlerini devirince bu kadar ciddi bir adamın biraz daha farklı bir ifade takınması bir anlığıma komik geldi ve kıkırdadım. Berke götünü yaya yaya oturduğu koltuktayken, abisi ise evrak çantasını eline alırken tüm gözler bana döndü.
'Anaaaa ben seni unutmuşum lan. Koltukla bütünleştin mi naptın olum'
Berke dalga geçerken ben abisinin bakışlarından kendimi saklamaya ve korumaya çalışıyordum ellerimi gözüme kapatarak, ziyadesinde ona güldüğümü anlamıştı...
...
Girdiğimiz ev okula yakın bi mevkide, üç katlı bir binanın en üst katında kalan, iki katlı, geniş teraslı güzel bir evdi.
Evin içi henüz boştu, temel ihtiyaçlara dayalı döşenmişti. Evin ofisi olduğunu düşündüğüm salonunun duvarında aşırı pahalı olduğunu tahmin ettiğim tek şey, adı soyadının güzel bir kaligrafiyle yazılmış olan tablosuydu.
Avukat Göktuğ Doraner
Derin bir iç çekmeme neden olan bu tablo, neden bilmem, ama bir şekilde...seksi gelmişti.
Önümdeki beyaz koltuğa fırlatılan evrak çantasıyla hafifçe yerimde zıpladım. Göktuğ ceketini çıkartmış, gömleğini zorlayan birkaç düğmesini gevşetmişti. Ben onu öylesine süzerken bakışlarımız birden kesişti.
'Dolapta içecek var. Hepimize koyar mısın?'
Nazik çıkan sesi aynı zamanda telaşlıydı da. Kafamı yakalanmanın verdiği şokla salladım, o da yukarı kata çıktı anında.
Mutfak olduğunu düşündüğüm kapıyı araladığımda ağzım bir karış açılmıştı. Kocaman bir ada ve tüm mutfak gereçleri şaşırtıcı bir şekilde yerindeydi. Salonu gördükten sonra buranın da boş olacağını düşünmüştüm.
Buzdolabının kapaklarını araladığımda bir içecek ve tabağın üzerindeki tatlıları gördüm. Tatlının üzerine kapatılmış kapağının üzerindeki not kısa ve özdü.
'Dün akşam muhteşemdi. Yemeğin yoktur diye teşekkür amaçlı getirdim. Afiyet olsun'
Dudaklarım garip bir beğenmezdik ifadesiyle büküldü anında. El yazısı aşırı özensiz duruyordu. Bu sebeple yaptığı tatlının da çok iyi olduğunu düşünmüyordum. Bir süre tatlı tabağıyla bakıştım. Birazcık yiyebilseydim içim rahatlardı aslında. İşaret parmağım çikolata sosunun üzerindeyken bir anda aklıma geldi. Ya güzelse tadı?
Açıkçası sanmıyordum, bu kadar çirkin el yazısına sahip birinin güzel tatlı yapması imkansızdı. Çikolataya bulanmış parmağım dudaklarımın üstünde oyalandı dilimle tadına bakmadan önce. Biraz ucundan, birazcık...
'Aç mısın?'
Kulağıma ulaşan sesle hızlıca yerimden doğruldum ve dudaklarımı istemsizce birbirine bastırdım saklayabilmek için. Şimdi de tüm çikolata ağzımın kenarından akıyordu.
Becerememiş işte her kimse. Bu kadar akışkan çikolata mı olur?
Göktuğ'un öldürücü bakışları dümdüz dudaklarıma bakarken temiz elimle kapadım. Ne demeye öyle bakıyorduysa artık. Altı üstü biraz tadına bakmak istemiştim. Gözlerimi devirdim ve suyu açtım ağzıma bulaşmış çikolata sosunu yıkamak için.
Kendimi havlu peçeteyle kurularken aynı bakışlar belimdeydi şimdi de. Az önce eğilirken açılan belim ve belimin üzerinde bir çocuğun karalama defterine rastgele çizdiği şeyler gibi dağınık duran, yer yer mavi, yeşil, sarı, mor ve siyah renklere bürünmüş vücudum dikkatinden kaçmamıştı.
'Geçen gün, düştüm de'
Kekelemeden kurduğum cümle o kadının yazdığı not gibi kısa ve özdü. Göktuğ'un birbirine bağlanmış kollarından teki çenesine yerleşti ve sıvazladı konuşmadan önce.
'Odamda krem olması lazım. Berkeye söyle sürsün'
İki elim önemli değilmişçesine yukarda sallandı ama düz duran ifadesi 'benim dediğimi duymadın galiba, ikinciye söylemiyim' kaş kaldırmasıyla değişince sesimi çıkartmadan onu takip ettim.
...
Berke gömleğimi bana tutturmuş, pantolonumun yarısını kalçamın altına kadar indirmiş bir pozisyonda beni Göktuğ'un odasındaki makyaj masasına yaslamıştı. Yüzü her zamanki gibi ciddi bir iş yaparcasına kasılıp bükülmüştü. Krem kolay sürülür bir kıvamda olmadığından arada bir düzgün yayılması için bastırıyordu ve ben sesimi çıkartmamak için kendimi sıkıyordum.
'Az dur la anaa, Allahın cezası seni...'
En sonunda ağzımdan bir çığlık çıktığında Berke kalçamı tek eliyle sıkıca kavramış, diğer eliyle kremi yedirmeye çalışıyordu ve kaçmamam için son gücüyle direniyordu.
Odanın kapısı açıldığında yerimden bir kez daha sıçradım ve durumun utanç vericiliği yüzüme vurdu. Resmen abisinden kaçarken her türlü pozisyonda kaçıncı kere rezil oluşumdu. Acımdan dolayı dolan gözlerimden akan yaşlarımın özgürlük sesleri kulağıma dolduğunda Göktuğ'un sesi de duyuldu.
'Düzgün sürsene Berke. Ağlatmışsın çocuğu.'
Cidden ağlak duran yüz ifadem tek bir kelimeye takılı kaldı anında. Ağlatmışsın, çocuğu. Çocuk? Hangi çocuk? Ben mi?
'Bu dingil her şeye ağlıyor abi, takılma sen.' Tek eli hala kaçmamam için mengene gibi kavradığı kalçamdayken yerimde doğruldum anında. Allahtan utanç verici bir iç çamaşırı giymemişim diye kendime züğürt tesellisi verirken Berke kremli eliyle kafama vurdu. 'Rahat dur lan sen de kıprışma solucan gibi. Ne sikko bi kremse bu da sürülmüyor. Al kendin hallet poponu ben hallettim' tek dizini kırıp yanağımdan bir makas aldı ve üzerime doğru eğilip flörtöz bir sesle 'her iki anlamda da, anlarsın ya' dedi.
'BERKE!'
Göktuğ'un uyarıcı sesini duymasıyla Berke'nin üstümden geri çekilmesi ve abisinin peşine takılması bir oldu.
İkisi de odadan çıktığında hemen pantolonumu yukarı çekip gömleğimi düzelttim. Eğer abisi odaya girdiğinde üzerimi düzeltmeye çalışsaydım Berke'nin ağzına üç yıl daha sakız olacağıma emindim. E tabii Göktuğ'un da erkek erkeğiz sonuçta, neden telaşlandı bu salak diye sorgulamaması için yaptığım bir hetero taktiğiydi bu sadece. Yıllar içinde geliştire geliştire bu kimliğe bürünebilmiştim.
Ve evet, ben Erdem. Lise son sınıftayım. En yakın arkadaşım ise Berke. Abisinin odasında göğsüm sıkışmış bir şekilde oturmamın sebebi Göktuğ'un beni çocuk, kardeşinin en yakın arkadaşı, aç olduğu için dolaptaki tatlıyı yiyen, kendisini görünce heyecandan kafayı yediği için merdivenlerden düşüp kendini morartan kişi olarak biliyor.
Sizinde kafanızı karıştırmak istemem. Babam öleli tam bir ay oluyor. Kardeşim hala evde değil. Dört yıl önce Türkiyeyi terk eden hoşlandığım kişi tüm bu olayların üstüne denk geldi. Kafam karma karışık. Ve sizde yaklaşık dört senedir bittiğine inandığım bu hoşlantının küllerinden alevlenmesini okudunuz az önce.
...
Sizce Erdem hangi burç???
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ERDEM (BXB)
Teen FictionErdem en yakın arkadaşının abisine yanıktır fakat rezil olmaktan başka bir etkileşim kuramaz Ya da Erdem bir gün okulda aslında babasının ölmediğini belki de öldürüldüğünü arkadaşlarıyla konuşurken fark eder. Bu işin peşini bırakmak istemeyen Erdem...