"Abi iki tane öğrenci uzatır mısın?"
Oturduğum yerden omzumu dürten lise çağlarında duran kız nazik bir şekilde parayı uzattığında gülümsemeye çalışıp parayı aldım, ardından ayakta duran Amasyalıya uzattım.
"Tertip iki öğrenci." dediğimde Amasyalı sanki tabakhaneye bok yetiştiren minibüscünün delilik durumuna bakıp tek elini demirden çekip bana uzattı ve parayı aldı. O sırada minibüsçü ani bir hareket yaptığında sarsıldı.
"Hay ananın avradının." dedi dengesini kurmaya çalışırken. Hemen yanındaki iki orta yaşlardaki adam gülmeye başladı.
Asker olduğumuz için herkesin gözü üzerimizdeydi, sivil olsak bile askerliğin emarelerini taşıdığımız için belli oluyordu. Özellikle boynumuzda sallanan künyelerle.
"Kebap yiyelim ilk, sonra gezeriz." dedi arkadan Adanalı.
"Oğlum bu sıcakta ne kebabı?" Erzincanlı yüzünü buruşturdu.
"Ne yiyecez kebaptan başka?"
"Amına koyayım tüm yemekler bir anda ortadan kayboldu sadece kebap mı kaldı? Bir dolu seçenek var, sen kebap yersin." dedi Erzincanlı, bugün gergindi pezevenk. Elimi kaldırıp kafasına koydum ve okşadım.
"Tamam oğlum, sakin ol, tamam." dedim dalga geçerek, kafasını geri çekip karnıma acıtmayacak şekilde vurdu. Güldüm.
Minibüste bana derin derin bakan birkaç kızın eşliğinde çarşıya geldiğimizde yedi kişi birden indik. İlk defa geldiğimiz bu şehirde çarşıyı gözden geçirdik, üçer ve dörderce dağıldık. Erzincanlı, Diyarbakırlı, Edirneli benimle gelirken diğerleri ayrıldı.
İlk başta gidip bir lokantada yemeğimizi yedik, daha sonra ise deniz kenarına doğru yürüdük. İstanbul'dan geldiğim için denizi görmek sadece evimde gibi hissettirmişti ama diğer arkadaşlarım doğu bölgesinde yaşadıkları için denizi görüp izlemek onlara iyi gelmişti.
Diyarbakırlı kendi memleketinin daha güzel olduğu iddia ederken, öğlen vaktini devirmiştik. Gitmemize iki saat kala bir kafeye gitmeye karar verdik, zaten bu taraflarda pek bir mekan yoktu. En güzel görünen mekana geçip oturduk.
Yerimize yerleşirken Diyarbakırlı tam koltuğa oturacağı sırada kaşları havalanmış, ağzı açık bir şekilde iki büklüm kaldı.
"Oha." dedi şaşırarak.
"Noldu lan domalmış kaldın öyle?" dedi Erzincanlı, Diyarbakırlı aldırmadan oturdu ama gözleri arka taraftaydı.
Onun bu haline gülerken omzumun üzerinden arkaya baktım, pencere kenarında bir kızla oturmuş Ömer'i gördüğümde gülüşüm hafifçe soldu. Bu nereden çıktı şimdi karşımıza?
"Manitası mı acaba?"
"Eğer öyleyse güzel kadınmış."
Onlar kendi aralarında konuşurken, ben hâlâ masaya bakıyordum. Saniyeler içinde Ömer kızdan gözlerini ayırdı ve izlenme hissiyle bizim masaya baktığında göz göze geldik. O da şaşırmıştı, gözleri diğer arkadaşlarda gezindi.
Boğazımı temizleyip hemen önüme döndüm, diğerleride benim gibi önüne dönmüş gözlerini kaçırıyordu.
"Ömer Komutan şimdi kızacak burada bile karşıma çıktınız diye." dedi Diyarbakırlı, değişik şivesiyle.
"Sanki çok mu meraklıyız beton gibi yüzünü görmeye? Denk geldi napalım?" dedi Edirneli.
"Kızda güzelmiş," dedi Erzincanlı hâlâ onu izlerken, tam yeter izleme diye kızacakken yüzü yine şaşkın bir ifadeye büründü. "Anaaa lan bu komutan gülebiliyormuş."
Onun gülüşünü dört yıl tanımama rağmen çok az görmüştüm, o yüzden merak edip yeniden omzumun üzerinden arkaya baktım. Ömer karşısındaki kadına hafifçe gülümsüyordu.
Daha önce bana iyi davrandığını bile hatırlamıyordum ama başkalarına gülüyordu. Kaşlarım çatıldı, neden bunu sorguluyordum ki? Anında önüme döndüm.
"Dönün önünüze." dedim sinirle.
Erzincanlı bana garip bir bakış attı ama dediğimi ikiletmedi.
O andan itibaren dönüp bir kez bile bakmadım arkaya, masanın üzerine koyduğum yeni alınan sigarayı bir, iki derken paketin yarısına getirmiş, muhabbete odaklanmaya çalışarak oturuyordum.
Tek kolumu yanımda oturan Edirnelinin oturduğu koltuğun yaslanma yerine koymuş, rahat bir pozisyonda sigaramı içiyordum.
"Ömer Komutan geliyor." dedi Erzincanlı muhabbetin ortasında. Ayağa kalktı.
Diğerleri de ayağa kalkmaya meylendi ama Ömer masanın önüne gelip eliyle onları durdurdu. Erzincanlının omzuna elini koyup sıktı.
"Nasılsınız gençler?" diye sordu sert sesiyle. O sırada diğerleri esas duruşta dururken, ben öküz gibi yayıldığım için dikkat çekmeyeyim diye biraz bedenimi dikleştirdim.
"İyiyiz komutanım, siz nasılsınız?" hep bir ağzından konuştular.
"İyiyim," dedi uzunca boyuyla karşımızda dururken, bakışları arada bir bana değiyordu. "Var mı bir sıkıntı?"
"Hayır komutanım, biz de birazdan kalkıp kışlaya döneceğiz." sözcümüz olarak Erzincanlıyı seçmiştik sanki.
"Tamam, uslu uslu dönün askeriyeye." diye uyardı, elini Erzincanlının omzundan geçti.
"Emredersiniz komutanım."
"Ömer," ince kız sesi geldiğinde hep beraber kasaya baktık. Esmer kız Ömer'e sesleniyordu.
"Geliyorum." dedi Ömer sadece.
"Nişanlınız mı komutanım?" diye sordu Diyarbakırlı, patavatsız.
Ömer ona birkaç saniye yeşil gözleriyle sert sert baktı, Diyarbakırlı önüne döndü gergince. İlk defa sinirli olmayan halini gördükleri için bunu sormaya bile cesaret etmişlerdi. Oysa Ömer'in her zaman duvarları vardı önünde. Ömer saniyelerce bakıp omzunu dikleştirdi.
"Geç kalmayın." dedi sadece, ardından arkasını dönüp kasaya ilerledi.
Cüzdanını çıkardı, hesaplarını ödedikten sonra çıkışa ilerlediler, kız zarifçe koluna girmişti ve aşık gibi bakıyordu. Ama Ömer her zamanki öküzdü işte.
Mekandan çıkarken masasında erkek olan kızlar bile dönüp onu baştan aşağı süzdü, birkaç kız ise o gözden kaybolana kadar hayran gözlerle izlediler.
"Mekandaki kızlar üzerine atlayacakmış, masasındaki kız sayesinde durmuşlar amına koyayım." dedi Diyarbakırlı etraftaki kızları şokla izlerken.
"Adam orospu çocuğu falan ama yakışıklı şimdi." dedi Erzincanlı.
"Neyse," dedim mekan iyice beni boğarken. "Gidelim, geç kalmayalım."
Hepsi beni onaylarken kasaya gittik, kasada duran çocuk gülümsedi.
"Hesabınızı Ömer Komutan ödedi." dediğinde birbirimize baktık, bunu beklemiyorduk sanırım. Yani ondan beklemiyor olabilirdik.
"Vay be, eyvallah." dedi Diyarbakırlı.
Hep beraber dışarı çıktık, minibüs durağına giderken bir sigara daha yaktım.
Ömer'in hayatında diğer askerlerden farkım olmayan, sıradan birine dönüştüğüm gerçeğiyle yüzleştim ve bu durum kalbimi acıtmıştı.