Tıpkı takım elbiseyle gezip topaç gibi salladığı bir sakalı olan vantrilok bir ustanın elinden çıkmış sütunlar misali bir bacağa benzeyen ve aşırı orijinal adıyla Bacak Dağı'nın diz kapağında Dizköy adında antik dünyadan beri izole bir şekilde var olmaya devam eden bir köy vardı. Sadece bir köy olarak anılmasına rağmen o dönemde tüm Orta Asya'daki nüfusun yarısı bu köyde taşıyordu. Sadece köyün başına geçen tüm liderler üşendiği için ülke olmamışlar, izole devam etmişlerdi.
Köydekiler kendi aralarında huzurla ama kavgayla da yaşayıp giderdi. Köyün çoğu eserde; sarı, iki yandan toplu saçları ve kısa boyuyla Popomu ile lacivert ve neredeyse beline kadar gelen saçları ve uzun boyuyla Pipiki adında iki tanrısı vardı. Köydeki huzur ve devamlılığı bu iki tanrı sağlardı.
Ancak günün birinde bu huzur birdenbire bozuluvermişti. Başlarındaki bu bok sarısı bela herkesi canından bezdirmişti. Köydekiler tanrıları tarafından terk edildiklerini düşünmeye başlamışlardı. Birkaç günde bir gece yarılarında halk arasında Gece Yarısı Sünnetçisi adıyla anılan bok sarısı sünnet kıyafetiyle pasif bir sünnetçi dolaşıyordu. İnsanları zorla sünnet edip kestiklerini kendine ekliyordu. Gece Yarısı Sünnetçisi birkaç yıl köyü rahatsız ettikten sonra ortadan kaybolmuştu. Köydekiler baştan rahat bir nefes alsa da pipilerini geri istiyorlardı.
O günlerde de her zaman yaptığı gibi köyde amaçsızca dolaşan Ğüasdlğ adında bir genç vardı. Köydekiler her ne kadar tanrılarının onları terk ettiğini düşünse de 19 yıl önce bugünler için dünyaya gönderilmiş, köyünün parlamayan umut ışığı olan bu genç yürümekten sıkılıp bir meşe ağacının altına oturdu. Ağacın kırmızılı turunculu renklerinin arasından görünen mavi gökyüzünü izledi. Gözlerini kapattığı anda ona yaklaşan ayak sesleri duyup yavaşça doğruldu. Gelen çocukluk arkadaşı Çişelq'ti.
Çişelq'in gün boyu paçinko oynayan ailesi camdan ona kukla gösterisi yaptığı için ders çalışamıyordu, geceleriyse yine ailesinin stop-motion Gundam dansları yüzünden uyuyamıyordu.
Çişelq Ğüasdlğ'a baktı, Ğüasdlğ da yorgun ve bitmiş gözleriyle geri. Ğüasdlğ hep böyle gezerdi. Dizköy'de onun ailesinin uzaklardaki bir yarımada ülkeye dayandığı bile söylenirdi.
Bu ikisi gizli gizli birbirlerinden hoşlanıyorlardı ama ikisi de gün boyu kavga ettiği için belli etmiyorlardı. Çişelq artık bu durumdan bıkmıştı ve içindekileri bağırarak söylemek istiyordu. Ancak tam Ğüasdlğ'a söylemeye karar verdiği anda gökyüzünden lacivert ve sarı bir ışığın inmesiyle Ğüasdlğ göğe yükselmeye başladı.
<>
Kendini bulutların üstünde bulan Ğüasdlğ karşısında ise Pipiki ve Popomu olduğundan şüphesinin olmadığı tanrıları gördü. Popomu, Pipiki'nin kafasına oturmuştu, Pipiki ise Popoku'nun gıdığını okşuyordu. Ğüasdlğ gördüğü manzaranın kutsallığı karşısında dizlerinin üstüne çöktü. Popomu "Marilyn Monroe" deyip inlemeye başlarken Pipiki konuşmaya başladı.
"Neden burada olduğunu biliyor musun insan evladı?"
Ğüasdlğ başını salladı.
"Köyünüzü şu anda bencilce konuştuğunuzun aksine terk etmedik. Sen Gece Yarısı Sünnetçisi'ni yenmek için doğdun insan evladı."
"Ş-Şey... Peki neden birkaç yıl önce bu yaşıma gelip onu yenmedim?"
"Çünkü onun pipilerinizi çalıp götürdüğü yerde pipileriniz daha da işlevli olacak. Pipi epididimisi gibi düşün."
"Edipipimis... Bir dakika şimdi Gece Yarısı Sünnetçisi iyi biri mi?"
"Pipilerinize geri kavuşmadığınıza göre?"