Behçet Bey gaza abanarak hızlıca arabayı harekete geçirdi. O sırada annem daha da terlemeye başlamıştı. İstemsizce gözlerini yukarıya doğru kaydırıyordu. Korkmaya başlamıştım. Çocuk gözlerimle vaziyetin ne denli acil olduğunu anlayabiliyordum.
Titrek ellerimi cam açma koluna uzattım. İyice kavrayarak olan gücümle çevirmeye çalıştım. Cam yarıya kadar geldiğinde annemin düz oturarak nefes alamadığını fark etti babam. Behçet Beyi sertçe dürterek:
"Yavaşla. Yoruyoruz böyle." Dedi. Behçet Bey, babamın bu sert dokunuşunu alttan aldı ve ona dönerek:
"Sakin ol Taha, iyi olacak karın." Babam olayın verdiği hissiyatla biraz yüksek bir ses tonuyla:
"Oğlum sola kay." dedi.
Babamın ani çıkışmasının ardından irkilerek kolu hemen bırakıp hemen şoförün arkasına geçtim. Annemi uzandırdı babam. Başını bacaklarıma dayadı annem. Eşarbı yarıya kadar açıldı ve anne kokusu buram buram doldu çiğerlerime. Terlemişti. Hafif kırmızıya çalan kınalı saçları yapış yapış oluvermişti. Behçet Bey iç aynadan çaktırmadan bakmış olacak ki babama dönüp. Ceketinden göğsünde bulunan sol cebe elini sokup kırmızı mendili babama uzattı.
"Al ver çocuğa, terini silsin." Dedi.
Babam alıp uzattı mendili bana. Yavaş parmak hareketleriyle terini silip, öptüm saçlarından annemin. Eşarbını kapadım. Saçlarını okşayarak Behçet Beye doğru baktım. Trafik akmıyordu. Sürücülerin hatalarına karşılık sinirlenerek çıkışıyordu. Trafik polislerinin düdük sesleri eşliğinde yol karmaşası vardı. Arabalar vızır vızırdı. Babam bana doğru dönerek:
"Al şu şişeden biraz su.." cümleyi bitiremeden Behçet Beyin ani freniyle öne doğru gittik.
Babamın dizleri torpidoya, benim kafam şoför koltuğuna çarptı. Annem ise sarsılıp kalçadan aşşağısı koltugun altına doğru düştü.
Korktum ve "Babaaa" diye çıkıştım. Babam ne olduğunu anlayamadan şokla, reflex olarak:
"Hass*ktir." Diyerek tepki verdi.
Behçet Bey uzunca kornaya bastı. Ara sokaktan modelini hatırlayamadığım kahverengi renkli, uzun gövdeli bir araba önümüze çıkıp hızla önümüze geçmişti. Behçet Bey yarıya kadar açık camını tamamen açarak kafasını çıkarttı ve hiddetle:
"Sağına, soluna baksana be adam." Dedi
Trafik polisi düdük çalıyordu uzaktan. Kahverengi araç Behçet beyi duydu ki fren yaptı aniden. Trafik kitlenmişti. Arkadan korna sesleri geliyordu.
Kahverengi araçtan esmer tenli, kısa saçlı, üstüne keten gömlek giymiş, şalvarlı ve yakasında beyaz bir mendil bulunan bir adam çıktı. Mendilini eliyle çekip alnındaki teri silip, Bize doğru hızla gelerek sinirle:
"Ne korna çalıp, bağırıyorsun ulan?"Dedi.
Behçet Bey arabadan inerek çıkıştı:
"Be adam, hem suçlusun bir de üsteliyorsun."Dedi. Adam ise çirkin bir üslupla:
"Sana mı soracağım lan?" diyerek üzerine yürüdü Behçet Beyin.
O sırada babam dışarı çıktı ve ayırmaya çalıştı onları. İki taraf da diretmeye başladı. İki kızgın koç misali. Babam sinirlenerek adamın yakasından tutup sirkeledi. Dişlerini sıkarak:
"Karım hasta, içeride çocuk var. Uzatma. Onlara bi şey olursa yaşatmam ulan seni." Diyerek adamı ileriye doğru savurdu.
Adam üstünü başını düzelterek babamın kızgın yüzünü görünce geri adım attı. Kem küm edip hızlı adımlarla yürüyüp arabasına bindi. Behçet Bey isyan edercesine:
"Hey Allah'ım ya şu düştüğümüz hale bak Taha. Memlekette bir akıllı adam kalmamış." Dedi. Babam iç çekerek:
"Tamam, gidelim."dedi. İkisi de kapılarını açıp binecekken polis arabaya koşarak Behçet Beye yaklaştı. Polis:
"Noluyor beyfendi ? Ne bu kalabalık." Dedi. Behçet Bey, nazik bir dille:
"Ters bir durum yok memur bey. Önümüzdeki araçla ufak çaplı bir gerginlik oldu fakat tatlıya bağlandı." Polis:
"Arabanın plakasını, modelini biliyor musunuz?" Dedi. Behçet Bey:
"Hayır efendim mazur görünüz. Olayların sıcağında dikkat edemedik." Dedi. Memur Bey:
"Anladım. Şikayetçi olmak istiyor musunuz?" Dedi. Behçet Bey:
"Gerek yok memur bey trafiği daha fazla aksatmayalım." Dedi. Memur Bey:
"Peki, öyleyse iyi günler." Dedi.Behçet Bey ve babam memur ile el sıkıştıktan sonra doğruca arabaya bindi.
Babam olay telaşından annemi unutmuştu. Annemi düzeltmeye çalıştığımı ve gücümün yetmediğini gördü. Tekrar arabadan inip yardım etti. Ve annemin baygın haline doğru bakıp:
"İyi olacaksın güzelim, iyi olacaksın." Deyip ön koltuğa bindi ve yola koyulduk.
Devler şehrine gelişimizin ardından sıcağı sıcağına böyle olayların gelişmesi pek normal değildi. Fakat istediğimiz bir şey var ise o da şuydu: Bunca cefadan sonra, sefanın beraberimizde gelmesi. Behçet Bey hızla ilerliyordu. Son yokuşu geçtikten sonra. Hastane gözükmeye başlamıştı. Bize doğru dönerek:
"Sabret yavrucak. Geldik, yetiştireceğiz anneni hastaneye." Dedi ve çok geçmeden hastanenin önünde durduk.
Babam ve Behçet Bey kapılarını açıp hızla hastanenin içine doğru koştular. Babam bağırarak sıra bekleyen hastalara doğru:
"Hekim, hekim yok mu ? Karım çok hasta. Yardım edin." Babamın bu feryadına kulak verip hastalar da yardımcı olarak hemencecik bir hemşir ve hemşire bulup çağırdılar.
Alel acele babam, Behçet Beyle yol açarak, yolu gösterdi sağlıkçılara. Sedyeyle koşuşturup arabaya doğru yaklaştılar. Hemşire hanım güzellikle bana doğru gelip, kapıyı açıp, sağ elini annemin başına doğru götürerek:
"Canım sen anneni sarsmadan dışarı çık, gerisi bize ait."Dedi ve incitmeden, yavaşça dışarı çıktım.
Annemi kaldırıp, sedyeye aldılar. Öylece bakakaldım. Hızlıca sedyenin tutacak kenarlarından sıkıca kavrayarak Behçet Bey ve babam hastaneye giriş yaptılar (...)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Hayatım Cebimde
No Ficción-Ön Söz- Merhaba Saygıdeğer okurum, öncelikle ruhunuzda derin bir hâz oluşturacağı kanaatinde bulunduğum bu romanımın size bahşedilmesi benim tarafımdan sizlere sundugum Yegâne Hediyedir. Düşüncelerimden, Dudaklarımdan, parmaklarımdan dökülmüş olar...