10

3K 178 58
                                    

keyifli okumalar, yazarken bol bol 🥹 olduğum bir bölümdü <33

bazı anlar olur; kafandan milyonlarca düşünce geçer, her şey zihninde birbirine dolanır ve için çekilir. zeynep de o anlardan birisindeydi. evinin bahçesinde gördüğü babası ile yerinde çivilenmişti adeta. niye geleceğini haber vermemişti?

"baba..." diye mırıldandı zeynep dolu gözleriyle. koşup ona sarılmak istiyordu ama araları hep mesafeliydi. mesela, hiç uçurtma uçurmamıştı babasıyla. ya da, hiç masal anlatmamıştı ona babası. hiç yanağından öpüp kocaman sarılamamıştı ona. nedeni bilinmez, sürekli mesafe vardı aralarında. babasının uzakta çalışması da buna sebepti belki de.

zeynep gözyaşlarını saklamak istercesine adımladı babasının yanına. buradaydı, karşısındaydı... aylar sonra ilk defa. hızlıca kuruladı gözlerini. "niye haber vermedin?" dedi titreyen sesiyle.

"sen hala burda mısın?" annesinin bağırışıyla irkildi genç kız. babası, yutkundu ve kader'e baktı.

"şimdi olmaz." dedi zeynep'i ima ederek. "defol git!" dedi kader, adamın kolundan tutarak.

"b-bir dakika ya, ne oluyor; anne, baba?"

kader sinirle döndü zeynep'e. "ben sana ne olduğunu söyleyeyim kızım; bu baban olarak adam beni aldatıyordu, seni üzmemek için söylemedim ama canıma tak etti! üç ay önce boşandık, hala buraya gelmeye nasıl yüzü var anlamıyorum. hadi!" dedi adamı iterken. "geldiğin çöplüğe geri dön."

zeynep şok içinde anne ve babasına bakarken geriye doğru adımladı birkaç kez. "siz..." dedi ağlarken. "boşandınız ve bunu benden gizlediniz mi?" babası tek kelime daha etmeden arkasını dönüp hızla sokaktan çıkarken kader şefketle ilerledi kızına doğru fakat zeynep elini kaldırarak engelledi annesini. "gelme!" dedi sertçe.

"zeyno..."

"ne zeyno ya, ne zeyno? ben... ben aylardır her sabah babam bugün gelmiş midir diye uyanıyorum anne! şimdi babamı evimin önünde görüyorum ve... ve sen bana boşandığınızı söylüyorsun! ya..." gözyaşlarını silerek hızla arkasını döndü ve koşmaya başladı.

ne hissedeceğini bilmiyordu kız. kırgın mıydı? fazlasıyla. üzülüyor muydu? çok... sahile doğru indiğinde duraksadı. deniz kokusu genzine dolarken üstündeki gömleğe daha sıkı sarıldı. kendisini ne zaman yalnız hissetse, çaresiz hissetse gelirdi buraya. her gün hayalini kurduğu mutlu aile tablosu, şimdi asla tekrar bir araya gelmemek üzere parçalanmıştı ve zeynep her bir cam kırığının üzerinden çıplak ayakla geçiyordu sanki.

sahildeki korkuluklara yasladı bedenini. gözyaşları denize karışırken nefeslerini kontrol altına almaya çalıştı. ağırdı tüm bunlar, önce babasının annesini aldattığını öğrenmesi; daha sonra boşanmalarını gizlemeleri...

"zeynep?"

zeynep, çağrı'nın sesini duyunca hızla gözyaşlarını silip döndü arkasını. çağrı'nın neden mahallesinde olduğuna anlam verememişti. sonuçta... onluk bir yer değildi burası.

"sen..." dedi kızın yanına ilerlerken. "iyi misin?" hızla kafasını salladı zeynep. "e-evet." dedi zorlanarak. "iyiyim, niye kötü olayım ki?"

kızla yüzünü eşitlemek için eğildi biraz, endişeli bir ifade takındı. "ağlamış gibisin, kim sıktı senin canını güzelim?"

tekrar salladı kafasını zeynep. "kimse sıkmadı canımı ya, yürü git şurdan çağrı!"

çağrı geri çekilip ciddiyetini bozmadan baktı kıza. "hadi, anlat bana. bak tamam, benden nefret ediyorsun ki haklısın da. ama şimdilik izin ver de derdini dinleyeyim."

zeynep, çağrı'ya güvenmiyordu. ne zaman güvense kendisini yolun ortasına yapayalnız bulmuştu. şimdi, çocuk kendisine güvenmesini istiyordu. sıkıntıyla ofladı kız. "babam..." diye mırıldandı korkuluklara yaslanarak. "eve gelmiş."

kaşlarını çattı çağrı, yanlış bir şey söylemekten korkuyordu ama aynı zamanda merak ediyordu zeynep'in canını sıkan şeyi. "bu iyi bir şey değil mi?" dedi çekinerek. kafasını sağa sola salladı kısa saçlı kız.

"değil... sikeyim ki değil! boşanmışlar ve bunu benden gizlemişler."

kız sinirle arkasını dönüp korkuluklara bedenini yaslarken hıçkırıklarını serbest bıraktı.

yutkundu çağrı, kızı o şekilde görünce. zeyno'ydu o, kim ne derse desin kendisini ezdirmeyen, hep ayakta ve güçlü olan... asla ağlamayan.

yanağının içini ısırdı çağrı. kız karşısında böylesine ağlıyorken neden çağrı'nın da kalbi ağrıyordu?

"tamam..." diye mırıldandı kızın arkasında, ellerini korkuluklara yaslarken. zeynep, çağrı'yı tam arkasında hissedince duraksadı. çağrı'nın dudakları tam zeynep'in kulağına denk geliyordu, içinin titrediğini hissetti zeynep. burnunu çekip gözlerini kapadı. rüzgar, ikilinin saçlarını dalgalandırırken dudaklarını zeynep'in kulağının arkasına yaklaştırdı çağrı. o an hiçbir şeyi düşünmüyor, içinden ne geliyorsa onu yapıyordu.

"geçecek güzelim..." dedi fısıltıyla. zeynep çağrı'nın bedenine yasladı kendisini huylanarak, sanki bunu duymaya ihtiyacı varmışçasına. "söz mü?" dedi acıyla.

"söz..." dedi bu sefer çocuk, zeynep'in minik bedenini kollarıyla sararken. kızın saçlarından yükselen güzel koku denizle karıştığında yutkundu çağrı, mayışarak kapattı gözlerini. "ne zaman geçmedi ki?"

zeynep burnunu çekerek çağrı'ya döndüğünde çağrı irkilerek geri çekildi. kız, dilini dudakları üzerinde gezdirirken ikisi de utangaç bir tavır takınmıştı. bu yakınlık, bu hisler garip ve yabancıydı.

"sen..." diye mırıldandı zeynep, saçlarını düzeltirken. ikisi de birbiriyle göz teması kuramıyordu. "niye geldin ya buraya?"

çağrı güldü zeynep'in agresif tavırlarına. "özür dilemeye geldim. evine geliyordum aslında ama seni burada görünce..."

"tamam!" dedi zeyno burnunu çektikten sonra. "diledin özrünü hadi yaylan, hadi!" çocuğu iterken kıkırdadı çağrı. "affedildim mi peki?" diye sordu kafasını hafifçe eğerek.

zeynep, çağrı'nın arkasından yükselen güneşle birlikte kıstı gözlerini. "çağrı, şu an konuşmasak olur mu?" anlayışla kafasını salladı çocuk. "tamam, ben aldım cevabımı sanırım..."

çağrı göz kırpıp arkasını döndüğünde zeynep sırıttı. "geri zekalı..." diye mırıldandı tekrar denize doğru yürüdüğünde. saçlarını kulağının arkasına sıkıştırdığında bu haline anlam veremiyordu. böylesine hisler beslememeliydi, nefret ettiği kişiye karşı. doğru değildi...

nefret | zeyçağ. Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin