4. Bölüm

4.1K 162 10
                                    

Selam!
Nasılsınız???
Hadi devam edeliim!!

🥀🥀🥀

Arabanın hafif sarsıntısı ile gözlerimi araladım, terlemiştim ve saçlarım enseme yapışmıştı. En son hatırladığımsa iki günlük Diyarbakır macerasından sonra geri dönüyorduk. Evi tutmuş ve çoğunlukla benim isteklerime göre düzmüştük. Hastane yönetimi ile konuşmuş ve eş durumundan yerimi Diyarbakır'da bir köy hastanesine aldırmıştım. Sekiz gün sonra nikahımız vardı ve ben hala onu tam tanıyamamıştım, o da öyle. Aramızda fazla diyalog geçmiyordu. Bu iki günde öyle olmuştu. Aç mısın? Yemek hazır, iyi geceler, günaydın... Kısa ve net cümlerler ile iletişime geçiyorduk. Ensemdeki saçlarımı geriye atmak için doğruldum. İster istemez esnemiştim. Bakışları beni buldu.

"Günaydın."

Başımla onayladım.

"Neredeyiz?"

Dedim sadece, hâlâ çekiniyordum ondan.

"Bir saate evdeyiz."

"Anladım."

Elimi enseme götürüp saçlarımı düzgünce topladım ve üzerimi düzelttim. Çok sıcaktı, camı açtım. Oh be dünya varmış. Sabah ezanı okunmaya başlamıştı gene. İçime dolan huzur tüm tasayı uzaklaştırmıştı zihnimden. Gülümsedim ve anın tadını çıkarttım. Binlerce kez şükürler olsun Rabbim. Ezan bitmişti

"Çeşme olan bir yerde durabilir miyiz?"

"Tamam."

Alışmıştı buna, Allah'a çok şükür eşim olacak adam da namazında niyazındaydı ve mahremiyete önem veriyordu. Bunca zaman şundan kesinlikle emin olmuştum. O babam gibi değildi,hatta çevremdeki çoğu erkek gibi de değildi. Bu biraz da olsa içimi rahatlatıyordu. Araba bir çeşmenin önünde durdu. İlk o inip abdest aldı ve bende indim araçtan elimdeki feracemi ve baş örtümü aldı elimden. Hiç konuşmadan abdestimi almamı izledi, çevrede pek yapı olmadığından insan da az oluyordu. Rahat rahat aldım abdestimi ve baş örtümü taktım, fercemi giyip kıbleyi belirledik. O biraz önümde dururken ben arkasına geçmiştim. Yanından hiç ayırmadığı silahı bacağındaki kılıfında duruyordu . Tam niyet edecekken bana döndü.

"Cemaat olarak kılalım mı?"

Gülümsedim. Rabbim hamd olsun sana.

"Kılalım."

O da gülümsedi ve sesli bir şekilde tekbir getirdi...

"Esselemun aleyküm verahmetullah, esselemun aleykum verahmetullah."

Aynı gök yüzünün altında aynı havayı solurken aynı maneviyat ile ettik dualarımızı, gözlerim dolmuştu. Çocukken hep babamla cemaat olıp kılmak isterdim namazımı, o ise elindeki bira şişesi ile kovalardı beni. Hatırlayınca yüzümde buruk bir tebessüm oluştu ve ellerim istemsizce o gün kestiği boğazına gitti. Ölüm savaşı vermiştim. Doktorlar iki santim daha derine girilseymiş ölebileceğimden bahsetmişlerdi.

"Neden ağlıyorsun...diyeceğimde, hem gülüp hem ağlamayı nasıl beceriyorsun?"

Dolan gözlerimi bana çatık kaşlar ile bakan Kürşat'a çevirdim. Göz yaşlarımı sildim.

"Hiç, bir şey hatırladım da."

Seccademi katlayıp bagajdaki yerine koydum feracemi ve baş örtümü çıkarttım onları da güzelce koyup bindim arabaya.

"Sen emin misin? Boynunu tutuyordun."

"İyiyim, eskiden düşmüş ve boynuma cam şişe parçası saplanmıştı da, az kalsın ölüyordum namaz kılacağım derken, o aklıma geldi."

DİLHUN (Askıya Alındı)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin