Hastane Kokusu

66 18 4
                                    

Kardeş nedir bilemezdim fakat bu duyguyu tanımadan da olsa ince bir sızı hissediyordum yüreğimde. Annemin sessiz çığlıklarını duyabiliyordum. Tek başına oracıkta yapayalnız. Odanın bize bakan duvarında camdan bir pencere vardı. Hastanın rahatsızlık duymaması için yeşil renkte uzunca perde takmışlardı. Fakat yüzü sadece, bir delikten bakarak görülebiliyordu. Anneme baktığımda sol gözünden yaşlar aktığını gördüm. Ve yüzü sağa doğru dönüktü. Öylece batan güneşin hüzünlü ışığının narince vurduğu vazodaki menekşelere bakıyordu. Ayrı ayrı dört kök çiçek vardı. Bir tanesi onca su almasına rağmen solmuştu. Onlara Baktıkça ağlıyordu. Belki de o her şeye rağmen güneşe bakan çiçekler bizlerdik. Daha dünyaya göz açmadan solan ise doğmamış kardeşimdi. Ne yazık...

Babamın Munis demesiyle ona doğru baktım. Bana doğru eliyle gel işareti yaparak:

"Gel oğlum otur yanıma." Dedi. Sözünü İkiletmeden yanına geçtim. Beklemeye başladık.

Aradan saatler geçmişti. Onca saate rağmen babam ve Behçet Bey halâ tek kelime etmemişti. İkisinin de başları aşşağı dönük bir şekilde düşünüyorlardı derin derin. Ayağa kalkıp pencereye doğru gittim. Tekrar Annemi izlemeye başladım. Uyuyordu galiba. Gözyaşları dinmişti. Belki de içinden ağlıyordu garibim. Çok geçmemişti. Annem uyanarak gözlerini ovuşturdu ve sonunda kafasını bize doğru çevirdi. Minicik kalbimin heyecanıyla gözlerimi babama çevirdim. Babama:

"Annem uyandı. Gelin!" Diye seslendim.
Babam kafasını yavaşça kaldırıp yay gibi gerilmiş, çatık kaşlarındaki yükü hafifletti. Ayağa kalktı ve kasketini önüne aldı. Yakasını düzelterek doktorlara danışmadan kapıyı açmaya yeltendi. Behçet Beyin: "Taha napıyorsu.." Demesine kalmadan kapıyı açmasıyla annemin gözleri babama döndü. Babam:

"Nasıl oldun? Biraz daha iyi misin?" Diye sordu.
Annem kısık bir sesle:

"Biraz daha iyiyim, ıhmm." Diyerek doğrulmaya başladı. Ve babam acı çektiğini görünce yanına doğru ilerledi. Anneme:

"Dur zorlama kendini. Uzan, sakinleş.  Zor bir ameliyattan çıktın. Dikişlerin halâ taze." Dedi. Annem:

"Zararı yok, nefesim daralıyor bu şekilde. Doğrult beni." Dedi.
Babam diretmeden yavaşça doğrultup, arkasına birer yastık daha ekledi. O acısını bir kenara bırakarak, annem:

"Bi şeyler yedin mi oğlum ?" Diye sordu.
Onaylar gibi başımı salladım. Dudakları çatlamıştı susuzluktan. Babamın kulağına fısıldayarak:

"Su bulalım. Annem çok susamış." dedim. Babam:

"Hayır, oğlum. Doktorlar temin etti. Şimdi Sırası değil." Dedi. Diretmedim. Babam, anneme:

"Aç mısın? Diye sordu. Annem:

"Hayır." Diyerek reddetti.
Kuru boğazından yutkunarak, zorla nefes alıyordu. Babam annemi daha fazla yormamak için dışarı çıkmamızı söyledi. Behçet Bey kapının dışında bekliyordu bizi. Doktor gelince haber verecekti. Beni önüne alarak kapıyı açtı. Ben dışarı çıkmadan annem, babama doğru:

"Neden izin verdin?" Diye sordu. Babam kafasını eğerek döndü ve dedi ki:

"Eğer bebeği bekleseydik. Şu an bu konuşmayı yapamazdın. Hayatın için bu zor kararı almak zorundaydık." Ardından beni, konuştuklarını duymayayım diye Behçet Beyin yanına gönderdi. Sesleri geliyordu. Annem, babama:

"Başka yolu yok muydu ? Kurtulamaz mıydı evladımız ?" Diye sordu. Babam:

"Yoktu. Sordum, soruşturdum. Ne gerekiyorsa verebileceğimizi söyledim. Mal da mülk de karnındaki cana feda olduğunu söyledim. Ama çare yoktu. Mecburduk." Dedi. Bunları derken Behçet Bey:

"Bekle biraz, geliyorum ben." Dedi. Ve çıkışa doğru gitti.
Annem susunca, babam da dışarı çıktı. Yanıma geldi. Babam:

"Behçet Nerede?" Diye sordu. Bilmediğimi söyledim. Yanıma oturdu. Kasketini başına geçirerek:

"Gidip bir şeyler yiyelim. Ne dersin?" Diye sordu.
"Gidelim." Diye cevap verdim. Yavaşça ayağa kalktık. Tam o sırada  Behçet Beyin uzaktan bize doğru geldiğini gördük. Yanımıza yaklaşınca:

"Gelin oturun bir şeyler yiyelim." Dedi. Babam:

"Ne zahmet ettin kardeşim, biz de tam gidecektik." Dedi. Behçet Bey:

"Zararı yok. Hadi soğumadan geçin." Dedi.
Bekletmeden yemeğe geçtik. Yemeği bitirdikten sonra. Babam doktoru bulmaya gideceğini söyleyip, yürümeye başladı. Çok geçmeden doktorla gelip, odaya girdiler. Annemin bugün burada kalması gerektiğinden bahsetti doktor. Biz de yanında kalacaktık. Hava kararmıştı. Ay kendini gösteriyordu. Babam Behçet Beye dönüp:

"Behçet sen eve dön artık. Biz başında dururuz. Senin de bir ailen var yalnız kalmasınlar." Dedi. Behçet Bey:

"Ben o zaman şu sizin eşyaları güvenli bir yere göndereyim. yarın yanınıza gelirim." Dedi. Babam:

"Gelemezsen nasıl ulaşacağım sana." Diye sordu.Behçey Bey:

"Al bak. Bu benim kartım. Yakınlardaki telefon kulübelerinden birinde numarayı çevirerek ulaşırsın." Dedi. Babam:

"Tamam o zaman eyvallah can tertibim." Diyerek birbirlerine sarıldılar.
Behçet Bey gittikten sonra biz de dışarı çıktık. Babam bir sigara yakıp tüttürmeye başladı. Ben ise sadece aya bakıyordum. Bir şey dikkatimi çekmişti. Tepemizde hiç yıldız göremiyordum. Acaba bu şehir bizden ışığını da mı esirgiyordu. Yoksa yıldızlar buraya gelişimizden hoşnut değiller miydi? bize en dost görünen aydı galiba. Bizi bakışından, ışığından yoksun bırakmamıştı. Tıpkı annem gibi...

Annem odadaydı. Doktordan izin alıp babamla koltuğa geçtik. Çocuk bedenime bu kadar yorgunluk fazla gelmişti. Uyuyakalmışım. Gözümü aralamaya başladım. Uykulu gözlerle bulanık bulanık, etrafı seçemeden bakıyordum. Ellerimi yavaşça yüzüme götürüp, ovalamaya başladım gözlerimi. Biraz ayılmaya başlayınca yanıma doğru baktım. Babam yoktu yanımda. hafif bir kalp çarpıntısıyla anneme doğru baktım. O oradaydı. Rahatladım. Öyle ki bedeni böylesi yorgun olduğunda dahi kalp atışlarıyla güven veriyordu Annem. Furuzân'ım...

Biraz zaman geçince babam kapıdan içeri geldi. Üç tas çorba, bir şişe su, biraz ekmek ve tadını bilmediğim bir meyvenin suyu. Şeftaliymiş adı. Biz yemeye başladık. Uyanınca yemesi için annemin yemeğini ayırmıştık. Aradan zaman geçince annem uyanmıştı. Düne göre daha iyiydi. Nefesi düzgün alıyor ve biraz daha rahat hareket edebiliyordu. yemeği soğumuştu. Babam hemşirelerden ısıtmalarını rica etti. Yemeği ısınınca anneme uzattık. Babam elleriyle yediriyordu. Yemeğini yedikten sonra doktor, annemi biraz yürütmemizi söyledi. Kollarından hemşire yardımıyla biraz yürütüp tekrar yatağına aldık. Biraz zorlanıyordu lakin ayakta durabiliyordu.

Zaman öğlen vakitlerine gelmişti. Babamla beraber dışarı çıkıp onun sigara molaları kadar görebiliyordum dışarıyı.

Vakit akşama doğru gelince doktor, annemin bugün hastaneden ayrılabileceğini söyledi. Peki ya nereye gidecektik? Eşyalarımız dahi yanımızda değildi.

Aradan Bir kaç saat geçtikten sonra babam sigara içmek için dışarı çıkmıştı ve sonrasında Behçet Bey ile beraber ellerinde birer poşetle gelmeye başladılar. Behçet Bey yanımdan geçerken iki el hareketiyle saçımı okşadı. Kapıyı açıp içeri girdiler. Behçet Bey sağlık konusunda konuştular annemle. Babam annemin bugün taburcu olabileceğinden bahsediyordu. Sonrasında Behçet Bey:

"Bak Taha, yolda bahsettiğin ev bulmalıyım, iş bulmalıyım fikirleri için çok geç oldu artık. Güneş batmak üzere. Bugünlük misafirim olun sonrasında başınızın çaresine bakarsınız." Dedi. Babam:

"Zahmet vermeyelim Behçet, zaten onca şey yaptın. Bırak bari bundan sonrasını biz halledelim." Dedi. Behçet Bey:

"Karın iyi olsaydı belki evet derdim. Ama görmüyor musun halini? Bari kadına, çocuğa acı. Hadi diretme de kalkalım yavaştan. Araba dışarıda." Dedi. Babam da diretmeden kabul etti. Doktordan izin aldıktan sonra anneme yardım ederek dışarı çıkardılar. Sonrasında babam hastaneye geri döndü.  Behçet Beyle arabaya binmiştik. Güneş batmıştı. Babam geldi çok geçmeden. Ve yola koyulduk (..)








Hayatım Cebimde Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin