-Bu bölümü yazmaya başladığımda Kraliçe sağlıklı bir şekilde herkese eziyet etmeye devam ediyordu, paylaştığımda da işte... Neyse ki buradaki Prens'in hiçbir İngiltere kurum ve kuruluşuyla bağlantısı yok.İyi okumalar!-
3. Bölüm - Beyaz Atlı Prens ve Ertelenen Sözler
*
Masamın önündeki küçük aynamın karşısında makyajımı yaparken Gizem'in kısık sesle mırıldanmasıyla aynadan ona baktım. Ellerini önünde birleştirmiş, küçücük odada yavaş yavaş bana doğru yürüyordu. Arkama geçip ellerini omuzlarıma koydu. Önümde duran aynadan bakışlarımız birleştiğinde gülümsedi.
''Kızlarla buluşmadan önce okula uğra.''
Göz hizama kaldırdığım rimeli masaya indirdim, kafamı hafifçe ona çevirdim. ''Anlamadım, neden?'' Ellerini omuzlarımı okşar gibi küçük küçük hareket ettirdi. Gizem bana çok yaklaşmazdı. İnsanlarla samimi olmayı sevdiğini biliyordum ama biz birbirine fazla temas eden insanlar değildik. İstemediğim bir şey geliyordu, Gizem'in bana yaklaşıp bu kadar yumuşak davranmasının başka nedeni olamazdı.
''Geçen gün konuştuk ya, Umut'a söyleyeceğim demiştim ya müze işini. Bekliyordur o seni orada.''
Ve gelmişti.
Konuşma bitti, der gibi ellerini omuzlarıma yavaşça vurdu, geri geri yürüyerek kendi masasının önündeki sandalyeyi çekip oturdu. Ellerimi masama koyup sandalyemi ona doğru döndürdüm, bu sefer Gizem bana arkasını dönmüş masasında oturuyordu. Kendi aynasını önüne çekerken tekrar konuştu.
''Akşam zaten Umutlarda toplanacaklardı, davet eder seni de. Geçmeden haber ver, beraber gideriz.''
Oturduğu sandalyeden kafasını bana doğru çevirdi, boş boş ona baktığımı görünce önüne döndü, üst raftaki makyaj malzemelerini alarak aynasını önüne çekti. Malzemelerinin arasından kullanacaklarını yavaşça seçerken onu izliyor, bir umut başka bir açıklama yapmasını bekliyordum. Ya da kısaca 'şaka yaptım' demesini.
Hala köşesini tuttuğum masaya kafamı vurmamak için derin bir nefes aldım.
Akşam toplanacaklarsa bile ben davetli değildim. Üstelik, Umut'un kim olduğunu da bilmiyordum. Kafede teklif ettiklerinde de sonraki günlerde de Gizem her konusunu açtığında istemediğimi söylemiştim. Gerileceğimi, böyle yaparlarsa karşıdaki kişiyi de zor durumda bırakacaklarını üstüne basa basa, tekrar tekrar söylemiştim. Sadece onu değil onun yanında beni de zor durumda bırakacağını defalarca anlatmaya çalışmıştım. Demek ki Gizem istemediği durumlarda kulaklarını dış seslere kapatmaya çok alıştığı için haberi yokmuş gidi davranmaya devam etmişti.
Bana bunun haberini daha önceden vermiş olsaydı bir bahane bulup Umut dediği kişiyle konuşur iptal ederdim. Şimdi beni okulun önünde beklediğini bilmek kafamın içinde 'gitmek zorundasın' seslerinin yankılanmasını sağlıyordu.
Gizem yüzünden, sırf o öyle yapmak istedi diye ve hiç tanımadığım biri sırf kibarlıktan ya da daha kötüsü zorunluluktan benimle gelmeyi kabul ettiği için saatlerce gerginlik içinde yan yana duracaktık. Bunu her seferinde içimden söylemek rahatsız ediyordu ama Gizem'den de emrivakilerinden de nefret ediyordum.
Müze büyük ihtimalle sıkıcı ve sessiz bir yerdi. Yeni tanışacağım biriyle gitmek için en elverişsiz yerler sıralamasında üst sıralarda olduğunu tahmin etmek çok zor değildi. Ya da belki bu iyi bir şeydi, sessiz olmak zorunda olduğumuzdan konuşmamam garip durmayacaktı. Gerilmiştim, gitmek istemiyordum ve hiçbir şey bilmiyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Düş Kuşu
RomanceBir umut, bir sezgi; bir his, bir hayal, bir adım... Bunlara yol açan bir düş, bir de Düş Kuşu.