Three chances

703 48 220
                                    

Ben geldim. Biraz geç kaldım ama olsun. Herkes şimdi baykuş olsun ve bu güzel bölümü okusunlar efenim😋
Çok yaratıcı yorumlarınızı ve harika fikirlerinizi sabırsızlıkla bekliyorum😽😽

***   
Bütün yol boyunca sadece ağladım. Bana söylenen yalanlar için, aşığım dediğim adamın arkasından yaptıklarım için. Başıma gelen tüm her şey için gözlerim şişene, kızarana ve kırpamayacak hale gelene kadar ağladım. ''Pete, bak ne gördün, ne öğrendin bilmiyorum ama lütfen birazcık sakinleşmeyi dene.'' dedi Arm aracı kullanırken. Sonra First'e dönüp, ''Torpidoda su var. Pete ver biraz.'' First bile benim ne kadar berbat bir halde olduğumu anlayıp hiçbir şey demeden torpidoyu açtı ve bir şişe su çıkarttı. Kapağını açıp dudaklarıma yasladı. Kuruyan göz pınarlarım tekrardan yaşlarla doldu. Babamı, ilk kahramanımı benden çalan kişi, aşık olduğum adamın babasıydı.

Dudaklarıma yaslı duran su şişesini titreyen ellerimle tutup içmeye çalıştım. Birazı çenemden sızıp tişörtüme damladı. ''Daha iyi misin?'' First ilk defa alaydan uzak sesi ile sordu. Kafamı 'evet' anlamında salladım. Değildim ama. İçtiğim iki yudum su dindirmemişti içimdeki acıyı. Şu an düşündüğüm tek şey Vegas'ın yüzüne nasıl bakacağımdı. O güzel gözlerine her baktığımda aklıma gelecekti ona yaptıklarım, babasının  kahramanıma yaptıkları.

Telefonum çaldığında transtan çıkıp arayan kişiye baktım. 'Bebeğim.' O an ağzımdan bir kez daha hıçkırık kaçtı. Açamazdım. Açtığım an, bana 'bebeğim' dediği an kendimi tutamayacaktım. Her şeyin daha da sarpa sarmasını sağlayacaktım. Arabanın içinde yankılanan telefonun melodisini kapatıp cebime koydum. Birkaç kez daha çaldı. Tekrar baktığımda Jess'in aradığını gördüm. Açıp kulağıma götürdüm telefonu.

''Aman tanrım, Pete nerelerdesin cidden? Vegas seni aramış ve ulaşamamış. Bana geldi ve seni sordu. Ben de bilmediğimi söyledim. Adam endişeden delirmek üzere. Ayrıca sanki seni saklıyormuşum gibi davranıyor dostum. Beni öldürmesinden korkuyorum.'' Son kısmı fısıldayarak söylemişti. Boğazımdaki yumruyu yutkunarak geçirmeye çalıştım. Göz yaşı olarak döndü. ''Jess benim için biraz idare edebilir misin? Ben şu an..'' Kelimelerimi toparlayamıyordum. ''Müsait değilim. Sadece biraz. Lütfen.'' Jess hemen onaylayıp dikkatli olmama dair bir şeyler söylemiş ve telefonu kapatmıştı.

Araba en sonunda ana ailenin bahçesinde durdu. Elimde ihanetim duruyordu. Gerçekleri bilmediğim yalanlar duruyordu. Çantayı alıp hızla içeri girdim. Khun Kinn'in odasına ilk defa kapıyı çalmadan direkt açarak girdim. Khun Kim... orada oturuyordu. Elimdeki çantaya ve bana baktı. Ayağa kalkarak yanıma geldi. Tam dibimde durdu. ''Yine yanılmadım.'' diyerek omzuma değmede yanımdan rüzgar gibi geçip gitti. Hayır. Hayır, bu olmazdı. Olmamalıydı. Girdiğim odadan hızla geri çıkmak için arkamı döndüğümde Khun Kinn'in sesiyle durdum. ''Gel ve bana bulduğun şeyleri ver Pete.'' Sesi buram buram alay kokuyordu.

Önüne gidip çantayı masasına fırlattım. ''İstifa ediyorum.'' diyerek yakamdaki broşu da önüne attım. Çirkin kahkahası kulaklarımı tırmaladı. ''Onları gördükten sonra seni bırakacağımı kim söyledi? Salak yok karşında. Ha ama diyorsan ki 'yalan hayatımda bir de cellat istiyorum' hiç problem değil. Seve seve gerçekleştiririm bu isteğini.'' İnanamaz gibi ona bakmaya başladım. Çıkmaya çalıştığım bataklığa daha çok batıyordum. Alaylı ifadesini silip yerini ciddiyete bıraktı. ''Şimdi o fırlattığın broşu al ve tak. Babamın görmesini istemezsin değil mi Pete? Emin ol babam sana ikinci bir şans tanımayacaktır.''

'Nefret ediyorum. Senden, sizden, hayatımdan, yaşamaktan.. her şeyden nefret ediyorum' diye bağırmak istedim. Sadece sustum sessiz çığlıklarıma karşılık. Sustum ve masadaki broşu alıp iğrenerek geri taktım. ''İki gün izin sana. Ağır gelmiş olmalı. Kafanı topla ve gel.'' Bu adam gerçekten benimle dalga geçiyordu. Sinirle soluyarak çıktım. Khun Kim'i bulmam lazımdı.

Betrayal or Love || VegasPete Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin