"baba..." demişti jeongin ağlarken, elinde çantasıyla, kapının önünde.
"defol git, artık senin baban falan yok!" babasının bağırmasıyla daha çok korkan jeongin kapıyı açıp hızla evden ayrıldı.
Yanında bir tek telefonu, şarj aleti ve içinde az bir miktar para bulunan cüzdanı vardı. Ne kıyafet ne de başka bir eşya. Artık gidebileceği bir evi bile yoktu.
Geceyi aydınlatan sokak lambaları ve ay ışığı. Jeongin gözlerine buğulu görünen bu dünyayı bir daha görmemeyi diliyordu içinden her adımında.
Sokaklarda dolaşırken uzaktan gelen bir müzik sesi takıldı kulağına. Düşündü madem bu son gecesi o zaman son kez hiç bir şeyi düşünmeden eğlenmeyi hakediyordu değil mi?
Tabi yaşadığı şeylerden sonra iki kadehle ne kadar eğlenebilirdi en fazla.
Kafası dağılsın istedi kısmen. Belki ayık kafayla zor teslim ederdi ruhunu tanrıya, belki sarhoşluğu yardım ederdi ona.
Hareketli müziklerin yankılandığı bir barın önüne gelmişti sonunda. Derin bir nefes aldı ve gözündeki yaşları silerek adımlarını attı içeriye doğru.
Sokağın loş ışığından bir anda parlayan ışıklara geçmesiyle gözlerini kapadı, kısa bir süre alışmasını bekledi ve dans pistinden zorlada olsa geçerek bar kısmına ulaştı.
Ne kadar kafa dağıtmak istesede insanlarda uzak durmak istedi. Kızarmış gözleri ağladığını belli ediyordu, kimsenin yanına gelip ona acımasını istemedi.
Bu yüzden daha köşelere yakın bir sandalyeye oturdu ve çantasını kucağına aldı. Bir barmenin yanına gelmesini ve içecek hazırlamasını bekledi ama varlığı fark edilmemişti resmen.
Etrafına kesilmeyi bekleyen inek gibi bakmayı bırakıp kafasını yüksek mermer masaya gömdü. Burda bile bir birey olarak sayılmıyordu...
Ardından beş dakika geçmeden siyah uzun saçlı bir barmen yaklaştı bu yalnız gence. Biraz inceledikten sonra omzunu dürttü nazikçe.
"beyefendi... beyefendi... Hey?"
Jeongin yavaşça dikelip, yorgun gözlerle baktı karşısındaki adama. Elleriyle gözlerini uvuşturdu bir bebek gibi sonra kollarını birbirine dolayıp masaya yaslandı.
"efendim?" dedi kısık ama belli olan bir sesle.
"bir şeyler alır mıydınız?"
"zehir var mı?"
"pardon?"
"ağır bir şeyler versene"
"bir sürü seçenek var?"
"ver işte herhangi bir şey sanki bir daha geleceğim"
"pekala. Bugün bar kalabalık ve sadece iki kişiyiz, sizi biraz geç gördüm eğer bunu sorun ediyorsanız bu içki benden olsun" dedi uzun saçlı, çekici bir gülümsemeyle.
Barın altından bir kaç malzeme çıkartıp içkiyi yapmaya başladı.
"dert edeceğim hiç bir bok yokmuş gibi bunu mu takıcam sikime pft. Hayatının hiç bir zamanında kaile alınmamış, önemsenmemiş bir insana en fazla ne kadar koyarki bu?"
Uzun saçlı içeceği yapmaya devam ederken konuştu, gözlerini işinden ayırmadan.
"halbuki çok küçük görünüyorsun, burda olmana şaşırmadım desem yalan olur"
Jeongin ise gözlerini uzun saçlının her detayında gezdirirken devam etti.
"ilk ve son gelişim zaten, yarın bu dünyada cesedimden başka bir şeyim kalmayacak..."