Pembe Bulutlar

67 14 2
                                    

Hafif sarsıntılar ve radyoda çalan müzik eşliğinde gelen tatlı bir esneme neticesinde uyuyakalmışım. Bundan dolayı yolculuğun geriye kalan kısmını hatırlayamıyorum. Babamın:

"Munis, hadi uyan." Demesiyle. Gözlerim yavaşça aralandı. Yine ne olmuştu ? Ufak kalp çarpıntılarıyla etrafı süzüyordum. Uyku sersemiydim etrafı pek seçemiyordum. Annemin dürtmesiyle kendime geldim. Camdan dışarı baktım. Şık koca bir evin önündeydik. Behçet Beyi gördüm. Bir kadınla tartışıyordu. Onlar tartışırken camın ardında meraklı gözlerle, gizlice bakan bir kız ve bir erkek olmak üzere iki çocuk, onları izliyordu. Seslerin şiddeti artmıştı. Duyabildiklerim şunlardı: Bu saate kadar neredeydin ? Kim bunlar vs. Behçet Bey savunmaya geçmiş ve diretiyordu. Tartışma dinince Behçet Bey arabaya dönerek babama doğru işaret etti. Babam anladı. Tam kapıyı açıp inecekken şunları dedi:

"Aman Munis. Kadın cazgır birine benziyor. Uslu otur yerinde. Tantana çıkmasın." Annem:

"Bey, ne diyecek Munis. Hemen buradan çıkmaya bakalım." Dedi. Babam:

"Biraz iyileş, duruma bakacağım." Dedi. Ve kapıyı açarak arabadan indi. Behçet Beye doğru gitti. Behçet Bey, karısını babamla tanıştırıyordu. Babam centilmence elini uzatmış ve kadın elini sıkmamıştı. Elini yavaşça indirerek cebine soktu. Dik  duruşunu sergileyerek. Kadına:

"Niyetimiz eziyet vermek değil. Karım hasta. Uzak yerden geldik. Can tertibim ısrar edince size tanrı misafiri olmayı kabul ettik. Bir sakıncası varsa durmayız." Dedi.
Kadın tam söze başlarken Behçet Bey araya girdi ve şöyle dedi:

"Duymamış olayım. Siz tanrı misafirisiniz. Asıl biz size eziyet vermeyelim." Ardından elini kapıya doğru işaret ederek:

"Hadi hanımını ve çocuğu al da gel. Yukarıda yemek hazır. Soğutmayalım." Dedi. Babam:

"Tamam." deyip, bize döndü ve kafa sallayarak: "Hadi gelin." Dedi.
Kapıyı açıp anneme doğru baktım. Bana:

"Babanın dediklerini unutma." Deyip tembih etti. 'Tamam' anlamında kafa sallayarak arabadan indim ve kapanmasın diye kapıyı tuttum. Arkasından annem de indi. Önde Behçet Bey olmak üzere eve doğru yürüdük. Dış kapıyı araladıktan sonra. Merdivenlerden çıkmaya başladık. Biraz adım attıktan sonra. Bir kapının önünde durduk. Behçet Bey:

"İşte burası da bizim fakirhanedir. Hoşgeldiniz." Dedi. Babam:

"Sizin burası fakirhaneyse bizimki nedir acaba ?" Diyerek gülüştüler. Behçet Bey kapıyı çaldı o sırada. Kapıyı karısı açtı. "Buyrun." Dedi. Behçet Bey içeri girdi. Babam kasketini çıkararak içeri doğru, annemle birlikte yavaş adımlarla giriş yaptılar. Ben ise utangaç bir şekilde yüzüm kızarıyordu. içeriye ellerimi birleştirerek arkalarından kafamı eğerek girdim.

Behçet Bey: "Ellerimizi yıkayalım öyle geçelim masaya." Dedi. Lavabonun yerini gösterdi ve her birimiz temizlendikten sonra masaya kurulduk. Babam masaya otururken:

"Evin içinde kuyu var galiba. Borulardan şarıl şarıl su geliyor." Dedi. Ve ardından Behçet Bey:

"Devlet kuyusu bu efendim, şark kuyusu." Dedikten sonra gülüştüler.  Masaya oturduğumda boyum yetmemişti. Evin hanımı durumu fark edince. Sandalyeden kalkıp koltuktan bir yastık getirerek altıma koydu. Uzamıştım bir anda. Behçet Bey:

"Neslihan, çocuklar nerede ?" Diye sordu. Evin hanımının ismi Neslihan'mış. Orta boylu, kızıl saçları ve yüksek ökçeli, tak tak buran ayakkabılarıyla yalı hanımefendisi gibiydi. Çok şıktı. Ardından Neslihan hanım:

"Yan odadalar." Dedi. Behçet Bey:

"Niye sofrada değiller ? Böyle mi öğretiyorsun çocuklara." Dedi ve ardından seslenerek:

Hayatım Cebimde Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin