Bazen insanlara gerçekten fazla mı taviz veriyorum diye düşünmeden edemiyorum. Bana her ne sebeple yaklaştıklarını hala anlayamasam da yakınlık kurduktan sonra ateşe değmiş gibi kaçtıklarının farkındayım. Orta bir zekaya sahip olmamın belki de en acı verici kısmı budur. Farkındayım ve bu yarım yamalak farkındalık canımı sıkıyor.
Beni, içi en derin korkularla dolu gizemli bir kutuya benzetiyorlar. Korkuları meraka dönüşüyor, kutuya yaklaşıyorlar. Sonra kutu açılıyor ve PUF!
İçerisi bomboş...
Sürpriz yumurtanızın içerisinin boş çıktığını hayal edin; ne büyük öfke, ne büyük lanet, ne büyük mutsuzluk, öyle değil mi? Yalana dolana gerek yok. Hepimizin, marketteki kasiyerinden tutun da yumurtayı pazarlayan şirketine kadar büyük bir hakaret seremonisi bestelediğinizden haberi var.
Kibar insanların ezik gibi göründüğü bir dünyada benim gibi birisinin nasıl göründüğünü elbette umursamıyorum. Dünyada benden daha aptal insanlar var ve onları bilirsiniz. Dünyanın en zeki insanı onlar(!) Muhtemelen beni de okulun kabadayısı falan olarak görüyor ve bu nedenle beyaz çizgiye yaklaşıyorlar, aradıklarını bulamayınca da toz oluyorlar. Dediğim gibi, umurumda değiller.
Yine de bazen canımı sıkmıyor değiller. Sonuçta benim de bir kalbim var. Üzülerek söylemeliyim ki içerisi pamukla doldurulmuş bir Will Byers değilim. Hayatım süper kahraman dizilerinin veya filmlerinin ögelerini içermiyor. Sıradan bir lise öğrencisinin, sıradan bir şekilde bitirmek zorunda olduğu bir eğitim hayatına sahibim. Popüler Amerikan dizilerinde bile artık son derece trajikomik gelmeye başlayan ponpon kızlar, futbolcu çocuklar, gotik gruplar, zorbalar, köleler ve daha nice saçma sapan olaya kapı açan sınıf farkı yok. Kendisini besin zincirinin üstünde sanan kertenkeleler dışında herkes eşit ve herkes lanet olası lisenin bitmesini bekliyor.
"Sen öyle san."
İç konuşmama verilen cevapla birlikte okulun iki kilometre ötesinde duran ikiz kulelerden gözlerimi çektim ve tutuyor olduğum korkuluğu sıkıca kavrayıp korkuyla arkama döndüm. Kaşlarım olası bir tehdide karşı otomatik olarak çatılırken bedenimi tamamen arkaya çevirerek sesin geldiği çevreyi taramaya başladım.
Görünürde hiçbir şey yoktu. Biraz önce baktığım kulelerin istikametinde yer alan basketbol sahasındaki oyuncular dışında kimsenin sesi çıkmıyordu. Zaten okulun arka bahçesine bu saatlerde bir ben bir de seçmeleri yaklaşan basketbolcu çocuklar gelirdi.
Zihnimde gittikçe büyümekte olan saçmalık balonuna iğneyi geçirip yeniden başımı kulelere çevirdim. Hatice'nin bağımlısı olduğu Wattpad'deki herkesin dilinde olan hikayelerde olduğu gibi benimle sürekli didişen bir iç sesim yoktu. Kendi sorularıma yine en uzlaşmacı cevapları kendim verir ve konuyu uzatmadan kapatırdım.
"Bu konuyu kapatmadık ucube!"
Az önceki ses, desibelini yükselterek kulağıma ulaştığında bu kez korkuyla değil panikle arkama döndüm. Ablam delirdiğim konusunda haklı olabilir miydi? Bir günde iki defa böyle saçma bir olay yaşamam normal değildi. Başımı iki yana sallayarak yutkundum ve elimi korkuluktan çekerek sesin nereden geldiğini aramaya koyuldum. Böyle şeyler yalnızca kitaplarda, filmlerde veya ne bileyim dizilerde falan olurdu. Benim başıma gelmesi mümkün değildi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Son Aşk | Onsra
JugendliteraturO, Tanrı tarafından kutsal bir görev için dünyaya gönderildiğine inanan ve sokakta gördüğü herkesi birbiri ile shipleme potansiyeline sahip bir shipperdı. Ta ki onlarla karşılaşana kadar... Onsra: Bir daha aşık olmayacağını anladığında gelen kalp kı...