Bir araba görme umudu ile yolda yürüyordum. Jimin'i bulmak adına bilmediğim yollarda yürüyor bir araba bulursam eğer şehire gidip bir şekilde Jimin'i bulabilirdim.
Karşıdan gelen siyah büyük araca el sallayarak durması için işaret verdim. Araba önümde durduğunda arka kapısı açılıp içinden siyah giyinimli adamlar ile karşılaştığımda yutkunarak bakışlarımı adamların üzerinde gezdirdim. Korkutucu görünüyorlardı. En çok dikkatimi çeken kişi de saçları turuncu, kediye benzeyen adamdı.
Ne için arabayı durduğum aklıma geldiğinde boğazımı temizleyerek konuşmaya başladım.
"Şehire inmem gerekiyor. Beni de götürebilir misiniz ?"
Turuncu kafalı adam geçmem eli ile işaret verdi. Derin bir nefes alıp aracın içine girip boş bir koltuğa oturarak stresle dudağımı kemirdim. Araba hareket ettiğinde bir süre öylece dışarıyı izlemiştim. 2 saatin ardından sıkıntı ile sessizce nefesimi üfledim.
"Şey acaba ne kadar kaldı ?"
Bu sefer yanımdaki adam bakışlarını bana çevirip soruma soru ile karşılık verdi.
"Nereye gidecektin?"
"Merkeze inmem gerekiyor."
"Seni orada bırakırız o zaman ayrıca 1 buçuk saat kaldı."
Usulca başımı sallayıp yerime iyice sinmiştim ses tonları bile beni geriyordu. 1 buçuk saatin sıkıcı bir şekilde geçmesinin ardından sonunda merkeze geldiğimizde rahat bir nefes verdim.
Karşımda oturan turuncu kedinin telefonu çaldığında bakışlarım onu buldu. Ceketinin cebinden telefonu çıkartıp aramayı cevapladıktan sonra bir süre karşı tarafı dinlemiş aniden bakışlarını bana yönelterek kaşlarını çatmıştı korku ile ona bakıp karşı tarafın ne dediği ile ilgili bir meraka düşmüştüm. Hâlâ adını bilmediğim turuncu kedi yanımdaki adama işaret verdiğinde kaşlarımı kaldırmış ben daha ne olduğunu anlamadan yanımdaki adam başıma sert bir darbe indirip bilincimi kaybetme mi sağlamıştı.
Jimin'den
Kapı sertçe açıldığında gözlerimi yavaşça aralayarak kimin geldiğinde bakmak için başımı doğrulttum. Gelen kişi Taemin şerefsiziydi. Şaşırmadım. Beni konuşturmak için gelip eli boş gidecekti. Rüyasında görür o pezevenk.
"Küçük civciv uyanmış bakıyorum."
Cevap vermeyip boş bakışlar ile onu izlediğimde keyifle sırıttı.
"Bakma öyle seni çok zorlamayacağım istediğimi alıp çıkacağım. Jeon'un yerini söyleyeceksin."
Bu sefer sırıtan taraf ben olmuştum.
"Kendine çok güveniyorsun Taemin. Jeon'un yerini sana söylemeyeceğim."
"Ah öyle mi ? Pekâlâ."
Korumaların birinden telefon alıp bir şeyler yaptıktan sonra telefonu bana doğru uzattı. İnanamayarak kaşlarımı kaldırıp Taemin'in yüzüne baktım. Burası Jin'in eviydi ve fotoğraf evin içinden çekilmişti.
Ben hâlâ telefona şaşkınca bakarken Taemin gülümsemiş telefonu korumaya vererek elini çeneme koyarak başımı yukarı kaldırıp ona bakmamı sağladı.
"Şimdi veriyor musun ?"
Nasıl bir insandı bu ? Jin hyung'ın evine nasıl girebilmişti ve nasıl evi bulmuştu ? Tanrım sınanıyorum galiba bir yandan jeon bir yandan Jin nerden geldi bu lanet olası şey! Eğer Jeon'un yerini söylersem bir ihtimal yanıma getirirdi böylelikle gözümün önünde olurdu en azından. Ama Jin Hyung'ı buraya getireceklerini sanmıyordum.