1. Bölüm: Neden Olmasın?

1 0 0
                                    

...Ben siyahilerin olduğu bir mahallede büyüdüm. Ya da sizin deyişle gangstalarla. Bildiğiniz üzere bizim aramızda gasp, adam bıçaklama,silah taşıma bunlar ekmek yemek kadar doğaldır. Ben ortaokuldan sonra okumadım. Gün boyu boş boş gezer akşam eve babamın getirdikleriyle beslenirdim. Annem ben ortaokulun sonundayken öldü. Zaten dediğim gibi ondan sonra da okulu bıraktım. Uygun düşerse tam bir serseriydim. Babam çok konuşmayan bir adamdı. Annem öldükten sonra da iyice sessizleşmişti. "Peki babanın mesleği neydi?" "Ah babam tuğla ustasıydı. Öyle aman amanlık çok bir gelirimiz yoktu. Geçinip gidiyorduk işte. Bir gün babam yine işten gelmişti. İlk defa gülümsüyordu. Yanıma oturdu. Ve gerçek iki adam gibi sohbet edeceğimizi söyledi. O gün biraz içkiliydim. Tam neler oldu hatırlamıyorum ama. Oradan Albert'in sesini Jeremy kesti. "Yalan söyleme ahbap. Daha geçen sene anlatırken babanın seni istemediğin bir kızla evlendirmek istediğini bu yüzden kaçtığını söyledin." Albert sinirle püskürdü. "Kapat çeneni anlatmıyorum." Oradakilerin ısrarı üzerine dayanamamış gibi yapıp anlatmaya devam etti. "Ah işte bu aptalın da dediği gibi oldu aynen. Babam iş yerinde çalışan bir arkadaşının kızıyla beni evlendirmek istediğini söyledi. Tabii ben karşı çıktım. Böyle bir saçmalığın olmayacağını ona anlatmak üzereydim ki babam konuşmama izin vermedi. Ben de bunun üzerine o gece evden kaçma kararı aldım. Dediğim gibi küçük bir kasabaydı. Herkes birbirini tanır. Evdeki babamın parasını almak istemedim. O para babama o ay için lazımdı. Daha önce hiç yapmamış olsam da.. sözünü yine Jeremy kesti. "Albert senin kadar yalancı birini daha görmedim ahbap. Daha geçen gün anlatıyordun ya.." fakat onun sesini oradakiler kesti. Bunun memnuniyeti ile Albert anlatmaya devam etti. Nerde kalmıştım. Hah evet. Gasp. Birini gasp etmeliyim dedim kendime. Yüzüme atkımı sararak pencereden atladım. Zaten tek katlı bir evdi bizimkisi. Sokakta biraz gezdikten sonra şirketten çıkmış telefonuyla konuşan bir keriz gördüm. George ona bir dirsek attı. "Sensin keriz. Benimle düzgün konuş lanet olası." Albert aldırmadı. Ah işte o kerizi gözüme kestirdim. Tam arkasından gidip bıçağı boynuna dayadım. Elinden telefonu düşürdü. Bana 'Hey sen ne yapıyorsun!' diye cırladı. Tabii sonra elimdeki bıçağı görmüş olmalı ki tırsarak döndü. George sinirle Albert'e bakıyordu. Sesi bana da bayağı tanıdık gelmişti. Ortaokulda beyaz çocuklar ona Cırtlak George derlerdi. Onunla dalga geçmelerine izin vermezdim. Fakat ben geçerdim. Çocuklar benden korkardı. Ona 'Hey George sen misin?' diye seslendim. Bana bakıp 'Hey Albert adamım!" dedi. Selamlaşmak için yanıma geliyordu ki bıçağımı gördü. Ve saatini çıkarıp bana verdi. Cüzdanını çıkarırken konuşuyordu. "George annen hâlâ o patatesli börekten yapıyor mu?" "Hayır öldü." "Ah dostum senin için üzüldüm." Derken cüzdanından dolarları çıkarıyordu. Hazır sohbet açılmışken ben de ona sordum. "Peki yeğenin beyaz mı doğdu siyah mı. Bunu sürekli anlatırdın." "Ah dostum inan bana önemi yoktu. Fakat siyah doğdu. İnanır mısın babası bile sevindi. Belki ırkçılık kalkıyor diye düşündüm bir ara ta ki..." Tabii o sırada kim geldi bilin bakalım.  Brandon'un sırtına vurarak konuştu. "Eski polis memuru yeni mahkum Brandon. O zamanlar hâlâ polisti tabii. Birden bağırdı. 'Eller yukarı polis! Ben o anın verdiği korkuyla dönemedim tabii. Fakat George bağırdı. Albert komik bir sesle George'u taklit etti. "Aman tanrım Brandon!" George artık umursamadığını belli etti. George hâlâ bağırıyordu. "Brandon bak Albert da burada!" Brandon anlamamış olmalı ki George ortaokuldan diye anlatıyordu. Brandon'u hatırlamıştım. Biz hep üçlü grup olarak gezerdik okulda. Her zaman polis olmak istediğini anlatıp dururdu. Sonunda olmuştu. Arkamı döndüm. "Hey adamım bıçağını bırak da adam akıllı konuşalım." dedi. Bu polislerin sizi kandırmak için kullanacağı nadide bir cümledir. Fakat Brandon ciddi duruyordu. Bıçağımı her zamanki yerine, cebime attım. Üçümüz bir banka oturduk. Gecenin bir yarısı bir şirket çalışanı, bir polis ve bir serseri. Uzunca eskilerden konuştuk. Sonunda o zamanları ne kadar özlediğimizi anlayıp uzunca sokağı izledik. Çocukken de her okul çıkışı o sokağa gelir eskiden orada olan bir banka otururduk. Oradan da benim evime giderdik. Annem George'un geleceğini bildiği zaman patatesli börek yapardı. Benim odama girer gece yarısına kadar otururduk. Şimdi de özlüyorum o zamanları. "Demek annen öldü ha Albert?" dedi Brandon inanmayarak. "Evet dostum adını bile bilmediğim bir hastalık yüzünden öldü. Hep benim hikayemi dinledik. Biraz da siz anlatın. Neler yaptınız onca lanet olası sene." İlk konuşan George olmuştu. "Üniversitede işletme okudum. Babamın şirketinde işe girdim. İnanır mısın Albert benim de babam arkadaşı olan şirket sahibinin kızı ile beni evlendirmek istiyor. Lanet olası şirketler yüzünden hayatım bitmek üzere." Brandon gülerek konuştu. "Peki bu duruma anneciğin ne diyor George?" "Ne diyecek? Sevgili oğlu evleniyor diye mutlu olmuştur." dememle Brandon ve ben kahkahalarla güldük. George ise elini sallayarak Brandon'a baktı. "Peki sen ne yaptın?" O sırada Brandon'un yüzünün düştüğünü hatırlıyorum. "Dostum polis olmak sandığım kadar da güzel değilmiş. Bir beyaz olarak söylüyorum ki siyahilere yapılan ırkçılığı asla desteklemem. Bunun sebebi iki yakın dostumun, yani sizin siyahi olmanızla ilgili değil. İnsanlıkla ilgili. Her ne kadar haberlere çıkmasa da her gün ırkçı insanlarla ilgileniyoruz. Artık canımı sıkmaya başladı. Büyük ihtimalle bu işi bırakacağım. Belki gidip bir yerde ufak bir kafe açarım. Bilemiyorum." Benim kafam yerine gelmeye başladığında saat sabahın beşi falandı. Ve hâlâ üçümüz bankta oturuyorduk. Birden aklıma gelen şeyle gülümsedim. "Brandon kafe açmak mı demiştin?" Brandon başını salladı. "Kadim dostlarınla beraber bir kafe açmaya ne dersin?" George beni destekliyordu. "Evet dostum gidip bir kafe açalım. Harika fikir!" Kafama elimi vurarak konuştum. "Hayır ahbap kafeyi bırak. Daha büyüğünü açalım. Restoran gibi bir yer." Brandon ise üstündeki formayı çıkartıyordu. "Hey dostum sokak ortasında ne yapıyorsun. "Gidip istifa etmem gerek. İki saat sonra ilerideki parkta buluşalım." Ve koşarak geldiği taraftan gitti. Biz de onun arkasından sadece baktık.

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Aug 16, 2022 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

İki Siyah Bir Beyaz Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin