FİNAL- |yedi kurşun|

127 5 19
                                    

Uraz Korkmaz

14.11.2024

(4 sene sonra)

Zaman, acımasızdı. Bir yarayı iyileştiren şeyin zaman olduğunu söylerlerdi hep, ne büyük yalan ama. Zaman iyileştirmez, zaman geçirmez. Zaman sadece acıtır, yıllar geçse bile bazı yaralar ilk açıldığı zamanki kadar acıtır. Zaman o acıya engel olamaz, onu yok edemez.

Zaman yarayı derinleştirir, iyileştirmez.

Benim zamanla olan savaşım, anne karnında bir bebekken başlamıştı. Annemin geçmişinde yaptığı bir hata yüzünden, ben yıllarca eziyet çekmiştim. Bebekken zehirlenmiş, bıçaklanmıştım. Doğduğum zaman, çöp kenarına atılmıştım.

Çocukluk zamanımda, acıyı derinlerimde tatmaya başlamıştım. Çok ağlamış, çok yanmıştı canım. Büyüyünce geçer demişlerdi, büyümüştüm ve bırakın geçmeyi daha da canım acımaya başlamıştı. Zamana ilk yedi yaşımdayken bırakmıştım kendimi, beni daha çok kanatmıştı.

Zaman geçmişti ve ben, onunla tanışmıştım.

Ruhumun diğer yarısıyla.

Onu bulduğum gibi, kardeşim dediğim insanları ve beni hiç sevmeyen annemi kaybetmiştim. Ve zaman, onu da almıştı benden.

Hani büyüyünce geçerdi? Hani zaman geçirirdi?

Ben ikinci kez o gün bıraktım kendimi zamana, ölü gibi yaşasam da zamanla geçerdi, değil mi?

Kader midir, mucize midir bilmem. Bir güç onu bana geri getirmişti, ben onunla yeniden yaşamaya başlamıştım. Hayatımın en güzel bir senesini geçirmiştim onunla, zamanın en kıymetli anlarıydı.

Ve sonra bir mucizem daha oldu, bebeğimiz. Onunla yeniden bir umudumuz oldu, zaman bize artık iyi gelecekti. Artık mutlu olacaktık, hayallerimiz vardı. Ailemiz vardı, her şeye sahiptik.

Ama onu da aldılar bizden, onu da kaybettik. Kalbimizi ikiye yardılar, ruhumuzu çektiler bizden.

Yağmur, uyandığında hissetmişti artık onun bizimle olmadığını. Yine de sormaya korkmuş, bizim de anlatmamıza müsaade etmemişti. Hiç kabullenmedi, girdiği o kadar krizde bile hep hala yaşadığını savundu bize.

O kadar kötüydü ki, tedavi görmesinin şart olduğunu söylendi. Ben kabul etmedim, istemedim ilk önce. Fakat daha sonra gözlerinin içindeki ışığın söndüğünü fark ettiğimde, yatırılmasını kabul etmiştim.

Sanki bebeğimizin küçük bedeniyle birlikte, onunki de gitmişti. İlk zamanlarda attığı çığlık ve haykırışlar zamanla sessizliğe dönüşmüştü. Canı çok acıyordu, biliyordum. Çünkü benimki de en az onunki kadar yanıyordu.

Batan her bir güneş, bizim için bırakıyordu gökyüzünü karanlığa. Çünkü biz karanlığın ta kendisi olmuştuk, bizim ışığımız yoktu artık.

Ve ben ikisinin yokluğunda, son kez bıraktım zamana kendimi.

Bir an olsun ayrılmıyordum yanından, beni klinikten atsalar bile Mehmet abinin bende kalan arabasının içinde onun camını seyrediyordum. Onsuz yapılmıyordu, nefes dahi alınmıyordu.

Mehmet abi, Efe ve diğerleri... Her gün onların yüzlerini görüyor olmam, onlarla olduğum anlamına gelmiyordu. Bedenen yanlarındaydım, yaşamak için onlarla ağzıma birkaç lokma atıyordum. Kafam dağılsın diye Efeyle geçiriyordum tüm günümü, o ne yapıp edip benim yanımda oluyordu zaten.

Her gün yanıma gelip onun "dedikodu" diye tasvir ettiği boş konuşmalarını yapıyordu ama bana destek olduktan sonra zorla kovuyordum onu.

Hiçbir zaman ayları ya da yılları umursamamıştım, yaşları da. Bu son kez kendimi zamana bıraktığımdan beri ne kadar olmuş, bilmiyordum mesela. Umurumda da değildi, o yaşadığı sürede bu arabada yaşlansam bile bana koymazdı. Ona yakındım ve bu bana yetiyordu.

petrichor | ANI SERİSİ •TAMAMLANDI•Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin