Yüzümde bir sıcaklık hissediyordum. Yorgun gözlerim aralanmaya başladı. Güneş ışığı pencereden yüzüme doğru uzanıyordu. Başımı kaldırıp, etrafı süzmeye başlamıştım. Mert ve Nazlı ortalıkta görünmüyordu. Yalnız kalmıştım. Bir paranoya kapladı içimi. Ev çok tanıdık ama bir o kadar kuşku dolu hissettiriyordu. Ayağa kalktım ve kapıya doğru ilerledim. Çok ilerlemeden ayak topuğuma bir şey battığını hissettim. Ve panikle ayağımı bastığım yerden çekip bağırarak havaya doğru zıpladım. Yer çekimine yenik düşüp, ayaklarım yere değince, çorabımı araladım. Kanıyordu topuğum. Batan şey kırık bir misket parçasıydı. Battığı yerden acıyla çektim. Kanıyordu hala ama ne yapabilirdim ki. Ufak bir dikkatsizliğin sonucunu peyderpey hissediyordum.
Acıya dayanarak kapıyı araladım. Parmak uçlarımla yürüyordum. Oturma odasına doğru giderken. Yan odadan bazı sesler geliyordu. Galiba Behçet Beyin eşinden geliyordu. Bayağı kızıyordu. Sonrasında anlamlayamadığım sesler belirginlik kazanmaya başladı. Neslihan Hanım kızarak:
"Yeter artık. Ne idüğü belirsiz, köylü insanlar evimize geliyor. Bizim bir adımız var. Sen koskoca Behçet Katipoğlu'sun. Böyle marabaları kıçının dibinden neden ayırmıyorsun ?" Dedi. Behçet Bey:
"Ne istiyorsun bu insanlardan. Sana ne zararları var? Başlarını sokacağı bir ev bulduktan sonra zaten kalamazlar burada. Hallerini görmüyor musun ? Kadıncağız daha yeni bir evladını kaybetti ve hasta. Hiç mi yüreğin sızlamıyor be kadın ?" Dedi. Neslihan Hanım:
"Dünyada bunun gibi tonla insan var. Alalım herbirini kapımıza. başka söz istemiyorum Behçet. Laflarımı yeme artık! Burama kadar geldi. Bugün ya da yarın defolup gidecekler. Yeter!" Diye serzenişte bulundu.
Gözlerim dolmuştu. Bu nasıl bir ötekileştirmeydi. "Biz sana ne yaptık Neslihan Hanım ? Biz ister miydik böyle olmasını ?" Diye içimde sessiz çığlıklar atıyordum. Bir yaş süzüldü sol gözümden. Ellerim soğumuştu. "Babamlara söylemeli miyim ? Ne derlerdi bu duruma ?-Hayır, hayır susmalıyım.
İç sesim: Ama Üzerimize giderlerse ?
-Öyle bir şey olmayacak.
İç sesim: Amaa
-Aması yok Munis susacaksın!" Diye kafamda bazı iç monologlara yer veriyordum. Ve vicdanım kazandı. Susacaktım.
Toparlanıp oturma odasına gidiyordum ki yan odanın kapısı şiddetle açıldı. Kafamı çevirdiğimde Behçet Bey ile göz göze geldik. Dolu gözlerimi gördü. Aralarında geçenlerden haberim olduğunu anlamıştı sanırım. Bir kaç ağız buruşturmalarından sonra kem küm edip yoluna baktı. Dışarı çıktı. Ne diyebilirdi ki ? Kapının ardındaki Neslihan Hanım sert mizacıyla kafamda yer edinmişti. Kaşlarını yay gibi gerip, sinsi ve ateş kadar sıcak gözleriyle yüzüme doğru baktı. Galiba korkuyordum. Arkadan güneş ışıkları geliyordu. Gölgesi parmak uçlarına kadar uzanıyordu. topuğumdaki kan kalp atışlarıma dayanamayıp geri çekilmişti sanki. Ağrısını hissetmiyordum. Gözlerimi ayaklarına doğru kaydırdığımda iki küçük gölge daha gördüm.
Neslihan Hanım elini kapıdan çekip ,odanın içerisine doğru gidince gölgelerin arkasındaki esaret ortaya çıkmıştı. Çocukların hemen önünde tartışmışlardı. Nazlı ağlıyordu. Mert ise abisi olduğunu bilerek, yanındayım hissi vermek için elini Nazlı'nın sırtına koymuştu. Ne acı. Babalarının, anneleri tarafından küçük çocuk gibi azarlandığını görmüşlerdi. Bu ilk değildi. Gözlerinden anlayabiliyordum.Ürkek adımlarla oturma odasına doğru gittiler. Ben ise arkalarından girdim içeri. Annem uyanmıştı. Baş ucuna ilaç içilmesi için konulmuş bir bardak suyu içiyordu. Bardağı indirirken Nazlı koştu anneme doğru. Mert elinden tutar gibi yeltendi. Düşeceğini zannetti. Nazlı birden anneme sarıldı. Başını annemin göğüslerine yaslayıp ağlamaya başladı.
Annem o halini görünce ellerini saçlarında gezdirmeye, okşamaya başladı ipek saçlarını. Annem:
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Hayatım Cebimde
Sachbücher-Ön Söz- Merhaba Saygıdeğer okurum, öncelikle ruhunuzda derin bir hâz oluşturacağı kanaatinde bulunduğum bu romanımın size bahşedilmesi benim tarafımdan sizlere sundugum Yegâne Hediyedir. Düşüncelerimden, Dudaklarımdan, parmaklarımdan dökülmüş olar...