"Bu şiiri sevgili anneme adıyorum."
----------
Şiirlerimin çoğunu değersiz bir parçamış gibi çöpe atmıştım. Bu çekmeceyi temizlemenin vakti gelmişti. Çekmecedeki çoğu kağıdı çıkarttım ve hepsine göz gezdirdim. Bir tanesine gözüm takılı kaldı.
Derin duygular beslemiştim ben sana.
Gözlerimin okyanusunda boğuluyordun,
Şimdi ise onun kahverengi gözlerinin toprağına gömüldün.
Aşk bu kadar kolay mı?
Nasıl bilirsiniz aşkı?
Benim okyanusumda boğulup,
Onun toprağına nasıl gömülürsün?
Bundan sonra kabul etmem seni.
Okyanusumdaki dalgalarda kaybederim ruhunu.Bu şiir ilk ve son aşık olduğum gün yazılmıştı, benim için artık değersizdi. O yüzden kağıdı aldım ve çöpe attım. Her şiirim dün yazmışım gibi aklımdaydı.
"Umarım hepsini unuturum." Diye bir dilek diledim. Bir süre sonra beynimin sakinleştiğini hissettim. Şiir yazdığım aklımdaydı, ama ne yazdım, nasıl yazdım hatırlamıyordum.
O sırada ruhum benden bir şey diledi, aynı şeyi tekrar dile. Bahsettiği şey dünyanın kraliçesi olmaktı. Bunu yapamazdım, kendi canıma kıyabilirdim fakat, masum insanların, küçük çocukların canına kıyamazdım.
"Sonuçta bunun bir bedeli olmalı."
Ben bu bedele katlanabilirim, ama başka birine zarar gelmesinden korkuyordum. Sonunda nefsime yenik düştüm ve dileğimi diledim.
"Dünyanın kraliçesi olmak istiyorum." Dedim tereddütle. O sırada hiç bir şey olmadı, tüm ciddiyetimi zilin çalması bozdu. Zil çaldığında kendime geldim ve kapıya doğru gittim. Yüzü kanlar içinde bir kadın karşımda duruyordu.
"Siz iyi misiniz?" Diye mırıldandım. Kadın sanki kendi eviymiş gibi beni itip içeri koştu ve her yerde bir şey aradı. Ne aradığını anlamasamda onu izliyordum, anın şoku ile kalakalmıştım. Kadın en son benim odama girdi ve kristali buldu. Korkulu gözlerle kristale bakıyordu. Elinde o kristali görünce üstüne saldırdım ve kristalimi almaya çalıştım. Kadının halen direniyor olması benim sinirimi bozuyordu. Hızla elinden tuttum ve almaya çalıştım, kadın gereksiz güçlüydü ve sinirliydi. Son çareyi mutfakta buldum, yoksa kadın taşı kıracaktı, belki de daha kötüsü. Mutfaktan aldığım bıçak ile kadının üstüne yürüdüm, kadın artık benden de korkuyordu. Üstüne yürüdüğümde kristali bıraktı ve yere düşen kristalin parlayışını seyrettim. Bir anda bir şey beni kadını öldürmeye zorladı, zaten ben şuan öldürmezsem polise şikayet edecekti.
Öldür onu, hadi öldürsene.
Hayır...
Öldür dedim!
Kadının boynuna sert bir bıçak darbesiyle iz bıraktım. Kısa süre içinde kan kaybı 3 katına çıkan kadın oracıkta öldü. Şimdi bu kadını ne yapacaktım? Kadının kolundan tuttum ve tuvalete sürükledim.
"Lütfen ortadan kaybolsun, lütfen."
Ortadan kaybolmadı ama kadın mucizevi bir şekilde hafızası silinmiş bir biçimde uyandı. Etrafa bir sarhoş misali bakıyordu. Bana sorular sordu.
"Neredeyim ben, bana ne oldu?"
"Biri sana çarpmış sanırsam, seni yolda buldum, ölmediğini düşünüp evime getirdim."
"Çok teşekkürler!" Diyip bana sarıldı. Yalan söylemiştim fakat bunu yapmak zorundaydım. Kadının yüzünü sildim ve hasar görmüş yerlerine yara bandı yapıştırdım. Tonlarca dua ardından evden çıktı ve muhtemelen bir daha görüşmemek üzere elveda dedim. Daha da görüsmek istemem zaten, evime bir yaratık misali girip sanki evin sahibi oymuş gibi hissettirmişti.
Son olarak kalan işlerimi yaptım ve evden çıktım. Yürüyüş yapmak bana iyi geliyordu. Yürüyüş esnasında çocukluğumun sokaklarında buldum kendimi. Her evi gözlerimle inceliyor, çocukluğumdan kalma insanları arıyordum. Fakat burası yepyeniydi, eskiden bir tane bile oyuncak olmayan parkımız, salıncaklarla, kaydıraklarla, trambolinlerle donatılmıştı. Burası benim çocukluğumun geçtiği yer değildi. Beni çocukluğum bu parka kumun içinde bez bebeklerimizle oynarken geçmişti. Yalnızca sağlam kalan tek bir yer vardı, erkeklerle futbol oynadığım futbol sahası. Evet, ben futbol oynuyordum. En büyük hayallerimden biri, kadın bir futbolcu olmaktı. Beni desteklemeyen akrabalarıma rağmen her defasında söylerdim; "Ben futbolcu olacağım!" Akrabalarım beni kınardı. Her seferinde "Sen bunu yapamazsın." Bakışlarını atarlardı, o günden sonra kendimi şiirlere adadım, fakat her şiirimin sonunda aileme teşekkür ettim. Onlar beni bu istenmeyen akrabalarımdan kurtarıyordu. Beni hep koruyorlardı. Babam beni kucağına alır ve; "Sen yaparsın!" Diyordu.
Ben yaparım.
O sırada şiirlerime gitti kafam, en sevdiğim şiire gitti aklım.
"Hadi bir şiir yazalım!" Annemin yanından gidip odama kapandım, hiç olmadığım kadar mutluydum, annem bana en çok istediğim topu almıştı. O topu aldım ve şiirimi yazarken beni seyretsin diye yanıma koydum.
"Bu şiiri sevgili anneme adıyorum."
Yazdım başına, sonrada ilk defa bir şiirime çiçek, papatya, park, oyuncak dışında bir başlık koydum.
"Şiirlerimdeki kadın"
"Sensin şiirlerimdeki kadın,
Benim en büyük destekçim,
Hayat felsefem.
En büyük umudum,
En büyük korkum.
Sen benim şiirlerime kadın oldun.
Bir top peşinde koşan,
Masum bir çocuk.
Ve annesi onu destekliyor...
Sen destekledin şiirlerimdeki kadın..."13 yaşıma göre oldukça iyi yazmıştım. Bu en sevdiğim şiirim olmuştu ve asla atmayacağıma yemin etmiştim.
-------------
Peki ya sonra o şiire ne oldu?
Kağıt yandı,
Fakat aklımdan asla atmadım onu.
Şiirlerimdeki kadının hikayesi, benim hayatıma geliş hikayemdi. Şuan ise bu sokaklarda arıyorum onu, muhtemelen çok uzaklara taşındı. Beni buralarda yalnız bıraktı ama bu önemli değil, buralarda yabancılık çekmiyorum. Burada kalan en eski kişi olabilirdim."Tabii ki Aysel teyze hala ölmediyse."
O sırada Aysel teyzenin evine yaklaştığımda, her zaman olan bağırtısını duydum. Hayata olan kızgınlığını bağırarak anlatıyordu, boş yere.
"Aysel teyze!"
"Efendim!?"
"Kaç yaşına vardın!?"
Bağıra bağıra konuşuyorduk, neden bilmiyorum ama Aysel teyzenin yanında kendimi mutlu hissediyordum. Yıllardır bu şekilde konuşuyorduk.
"90!"
90 yasında olmasına rağmen hala dinçti. Bunu konuşma stilinden de anlamak mümkündü. Sesi bile hala güçlüydü.
"Yıllardır niye uğramıyorsun!?" Diye bağırdı. Beni hatırlıyordu.
"En son 7 yıl önce buralardaydım!" Dedim gülümseyerek.
"83 yaşındaydım!" Diye bağırdı, matematiği de ileri seviye olmalıydı.
"Dur sana bir şey vereceğim!" Diye bağırdı ve içeri koştu. Bir kaç dakikaya elinde kahverengine dönmüş bir kağıtla geldi. Köşeleri biraz yırtık olsa da yazılar okunuyordu.
"Şiirlerimdeki kadın"
Yazısını görünce öylece kaldım. Bu kağıt hala duruyordu. İçimden bir defa okudum ve gözlerim yaşardı. Balkondaki Aysel teyzeye uzanıp sarıldım ve evime gittim. Ağlayarak onlarca defa okudum şiiri,
Şiirimi... Benim şiirimi....
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kristal Taç
Fantasy"Taştan yapılmış tahtım ve kristal bir tacım olacak." Sahilde bulduğu kristali eve götüren Doğa, kristalin ne olduğunu anlamaya çalışır. Fakat, hiç bir yerde bu kristalle ilgili bilgi bulamaz. Bir kaç gün yaptığı küçük incelemeler sonucunda, kristal...