Kapatılacak Bir Hesap

54 2 2
                                    



18 Ekim, 1976

"HAYIR!" Mary olduğu yerde bir balık gibi çırpınıyordu. "Bırakın. BIRAK DEDİM ALLAHIN CEZASI! HEPİNİZ BELANIZI BULUN! NEFRET EDİYORUM TOPUNUZDAN!" Profesör McGonagall ve Snape'in kolları arasında bacaklarını delicesine oynatıyordu, bütün salon şok içinde curcunayı izliyordu.  Mary dirseğiyle Snape'in burnuna vurunca çocuktan bir inleme çıktı.

Kız boğazı yırtılırcasına bağırıyor, küfür ediyor, ağlıyor, hıçkırıyor, boşta olan tüm uzuvlarını bir oraya bir buraya sallıyordu. O güç bela hastane kanadına taşındıktan sonra salonda bir ölüm sessizliği oldu. Birkaç dakika içerisinde herkes ne yaşandığının ayrımına varmıştı. Sessizlik, Bellatrix Black'in odada çınlayan tiz kahkahasıyla bir bıçak gibi kesildi.

Dorcas başını kaldırıp ona bakmaya korkuyordu. Böyle kan dondurucu bir olayın karşısında gülebilen birinin gözlerine bakmaya korkuyordu. Yerinden kalkıp gitmek istedi, ama kılını bile kıpırdatacak cesareti yoktu. Marlene Rosenkrantz... Daha birkaç ay önce onunla birlikte Gryffindor masasındaydı. Kendisini savunmak için Sirius'a karşı çıkmıştı. Her gün gördüğü bir yüz, artık aralarında olmayacaktı.

"Sus geri zekalı." diye mırıldandı dudağının kenarıyla Malfoy.

"Ay ne var be?" dedi Bella, yavaşça ölen kahkahalarla. "Komedi gösterisi resmen. Snape'in de burnu küçülür belki bu vesileyle, hah."

"Dikkat çekmeye gerek yok, lütfen." dedi Narcissa titrekçe. "Hele de şu sıralar."

Şu sıralar ne vardı ki? Dorcas ağzını bile açamayacak haldeydi. Gözleri Narcissa'nınkilerle buluşunca kız onun aklını okumuş gibi devam etti: "Hogsmeade'de küçük bir işimiz var. Köye bir Bulanık ailesi taşındı, ikidir bizi rahatsız ediyorlar. Onları biraz... Sindirmeyi düşünüyoruz. Sen de geliyorsun tabii."

Dorcas'ın düşünecek bir gram beyni kalmamıştı. Ne onayladı, ne de reddetti.

Kahvaltıdan sonra kütük gibi ağırlaşan ayaklarını zorlukla sürüyerek yatakhaneye çıkardı. Derslerin hiçbirine girmeyecekti. İstedikleri cezayı versinlerdi, bir gram umurunda değildi. Kendini pelte gibi hissediyordu. Suya bırakılmış bir kaya gibi.

Hogwarts'taki ikinci ayının ortasına gelirken hayatının yavaş yavaş yoğun, pis, emici bir bataklıkta dibe doğru kaydığını hissedebiliyordu. Bu "sanat eylemleri" iyiden iyiye "sanatsal" olmaktan çıkmış, zorbalık denebilecek bir hal almıştı. Artık bir araya geldiklerinde okuma veya antrenmandan çok, birilerine bulaşıyor veya insanlarla sözlü tartışmaya giriyorlardı. Grindelwald'dan giriyor Salazar Slytherin'dan çıkıyorlar, kah bulanıklara kah Mugglelara sallıyor, hapse giren Ölüm Yiyenlerden konu açılınca onların sadece haklarımızı savunmaya çalıştıklarını söylüyorlardı. Kendilerine geçmişte yamuk yapmış insanlardan intikam alıp duruyorlardı, Dorcas'ın bu geçmişteki olayların hiçbirinden zerre haberi yoktu. Onlarla oradan oraya sürükleniyor, hatta bazen tanımadığı insanları silahsızlandırmak zorunda bırakılıyordu. İyi bir amaç için, diyip duruyorlardı ona. İyi, iyi de ne? Bunu neden yapıyorlardı? O insanlara neden zarar veriyorlardı? Neyin öcünü alıyorlardı? Dorcas bu soruların hiçbirine tatmin edici bir yanıt aldığını hatırlamıyordu.

Kendini yüz üstü yatağına bıraktı. Hayatında hiç hissetmediği kadar boktan biri gibi hissediyordu. En son ne zaman kahkaha attığını, hatta içinden gelerek gülümsediğini bile hatırlamıyordu. Üç gün? Üç hafta? Üç ay?

En kötü, ona en berbat, en suçlu, en iğrenç hissettiren an gözlerinin önünden gitmiyordu. Tekrar tekrar canlanıyor, her seferinde kalbine aynı şiddetle batıyordu.

"Ağlıyor! Ay inanmıyorum, bebek gibi ağlıyor!" Bellatrix kahkahalarından birini fırlattı.

Alohomora | Çapulcular DönemiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin