Oy ve yorum bırakmayı unutmayın lütfen.İyi okumalar.
5
Diğer gün Sim şehri, ününe yaraşır bir şekilde karanlık ve soğuktu. Bu soğukluk öğlen kavurucu bir sıcaklığa kendini bırakacak ve sonra akşama doğru yine hava soğuyacak, gece de dondurucu bir soğuklukla şehrin onuruna uygun şekilde günü kapatacaktı.
Mete sabahın ilk ışıklarıyla yola düşmüştü. Önce çarşı pazar gezecek, sonra da çarşıdaki postaneye uğrayacak ve sevgili dost Oğuz'a bir mektup yazıp gönderecekti. Normalde mektuplar önceden yazılır ve teslim edilirdi ama son yıllarda bu yasaklanmıştı. Mektubunu postanede yazman gerekiyordu, bir gözetmenin gözünün önünde.
Mete evinden çıkıp bir saatlik yolu yürümeye başladığında dün gece hemen uyuduğu için yazacaklarını iyice düşünemediğinden, postanede yazacaklarını yolda düşünmeye başladı. Ayrıntı vermemeliydi, şüphe çekici olmamalıydı. En önemlisi arkadaşının başını belaya sokmayacak bir çağrı olmalıydı yazacakları. Oğuz buraya gelmeliydi ama bunun bir sebebi olmalıydı, Mete kafasında bir sebep aradı.
O mektuba 'Kardeşim, beni geçen haftalarda kaçıran Körler'le ilgili konuşmak istiyorum seninle. Sen çok zeki ve güvenilir olduğun için onlar hakkında doğru ve sağlam bir şekilde ancak senden bilgi alabileceğimi düşündüm.' yazamazdı. Sanki konuşacakmış gibi boğazını temizledi ve adımlarını yavaşlatmadan yürümeye devam etti. Düşündü, düşündü ve düşündü. Sonunda bir bir saatlik yol bitip pazar yerinin giriş kısmı gözükmeden kafasında birkaç cümle uyarladı.
"Askeri ön eğitimlerim bitti ve ben de sizin gibi birer Saray askeri olacağım için çok gururlu hissediyorum. Bu gururumu seninle paylaşmama izin ver lütfen. Önümüzdeki hafta başı yapılacak tören için seni yanımda görmek en büyük arzum. Birkaç gün evvel gelirsen hasret gidermemiz daha erken olur."
Mete kafasını sallayarak bu sözleri aklına kazıdı. Pazar girişine ilerlerken sözleri unutmamak için dudaklarını kıpırdatarak tekrar edip duruyordu.
Sözleri iyice zihnine kazıyınca düşündü ki üç adamın sıkı dostluğunu bilen insanlar Oğuz'u davet edip Gökalp'i davet etmediği için bir şeylerden şüphelenebilirdi. Belki de çok fazla paronayak gibi davranıyorum diye içinden geçirirken Gökalp'i askeri kabul törenine zaten çağıracağını düşündü ve ona da mektup yazarak şüpheleri üzerine çekmeyeceğine emin olmak istedi.
Beyaz tezgahlar görünmeye başladı. Durgun satıcıları ve az müşterisi olan pazar yerine geldiğinde Mete gülümsedi. Belki çoğu insan pazar gezmek huzurlu bir etkinlik olmayabilirdi ama Mete burada kendini bulduğunu hatta daha da önemlisi kendini tanıdığını hissediyordu. Oradaki her bir insanın yüzüne bakarken bir şeyler hissetmemek ya da buradan ilk girdiğin andaki adam gibi çıkıp gitmek imkansıza yakın bir şeydi. Bu pazar iki haftada bir açılan Sim şehir pazarıydı. İnsanlar, para; paraları yoksa elindeki herhangi bir şeyle alış veriş yapar, Mete'ye göre buraya giren buradan mutsuz ve en önemlisi eli boş ayrılmazdı.
Mete beyaz tezgahın ilkinde durduğunda kızıl saçlı ve solgun benizli bir adamın küçük tahta taburesinden kalkarak ona gülümsediğini fark etti. Aynı içtenlikle adama gülümsediğinde adamın yeşil gözleri umutla parladı. Adam Mete'nin alışveriş yapacağını düşünmüş olmalı ki eğrilmiş belini tutarak hafifçe doğruldu. "Buyur oğlum." dedi Mete'ye doğru ufak adımlarla ilerlerken.
Mete gülümsemesini bozmadan tezgahta göz gezdirdi. Şehir dışında yaptığı görevlerden dolayı henüz resmi bir asker olmasa da iyi bir ücret alıyordu ve o bu parayı pazarda, gözleri umutla parlayan insanları görmek için harcamayı seviyordu.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
BENİM KÜÇÜK KARANLIK ÇAĞIM
FantasyMete, Oğuz ve Gökalp. Onlar üç yakın dost. Üç şehrin birbirini tamamlayan parçalar gibiler. Farklı ama birler. Bir iftira... Birinin ölümüne sebep olurken, diğer ikisine taşıyamayacakları yükler yükleyecek, vicdan azabı gibi... "Belki de yıldızlara...