Merhaba ben Deniz. Biliyorum çok klasik bir giriş oldu ama benim öyle hayatımın bir yerinden girecek veya akla daha çekici gelecek bir olayım veya hikayem yok. Buradan da anladığınız üzere sıradan bir hayatım var. Hadi o zaman biraz kendimden bahsedeyim size.
Tekrardan merhaba ben Deniz Çevik. Üç kardeş arasından en küçükleriyim, iki abim var. İstanbul'da ailemle yaşıyorum. İstanbul Üniversitesinde Gazetecilik bölümünde ikinci sınıf öğrencisiyim. Babam polis, annem ise terzi. Abilerimden en büyüğü yani Aras Amerika'da bir şirkette müdür yardımcısı. - evet, abim ailemizdeki en şanslı kişi olduğu doğrudur - Ortanca abim Kaan ise İstanbul'da futbol koçu. Bir takımı var ve o takımını maçlara falan hazırlıyor.
Ben ise üniversite, ders falan uğraşıyorum. Anasınıfına gidiyordum Gazetecilik okumak istediğimde. Bu kararıma en çok katkı sağlayan Ana sınıf öğretmenim Sevda Aktaş. Ah ah, benim güzel kalpli öğretmenim şimdi nerelerdesiniz... Şuan onu o kadar çok görmek istiyorum ki anlatamam. Ortaokul beşe kadar numarasını biliyordum ve sürekli arıyordum fakat günlerden bir gün o numarayı tekrardan aradıktan sonra ''Bu numara kullanılmamaktadır'' sözünü duyunca kaskatı kesilmiştim. Belki açar ümidiyle tekrar tekrar aradım fakat her seferinde aynı sözü, aynı kelimeleri, aynı harfleri duydum. O gün o kadar çok ağladım ki... Ondan sonra da zaten haber alamadım ama çok uğraştım tekrar onu bulabilmek için. O, benim için bir öğretmenden her zaman daha fazlasıydı. Bir arkadaş bir anneydi. Ama artık o yoktu. Bunun ağırlığıyla uzun bir süre yaşadım fakat en sonunda kabullenmek zorunda kaldım. Mecburdum çünkü artık alışmam lazımdı. Böylece yıllar yılları, aylar ayları, günler günleri kovaladı ve ben 21 yaşıma geldim. Üniversite ikinci sınıfa geçtiğim günün ilk günüydü ve ben sanki okula yeni başlıyormuş gibi heyecanlıydım. Sınıfım değişmişti ve arkadaşlarımı çok merak ediyordum. Saat 08.00'de derslerim başlıyordu. Ben ise 7 gibi kalkıp hazırlanmaya başlamıştım. Ehliyetim olduğu için okula kendi arabamla gidecektim. - 19 yaşıma girdiğim doğum günümde babamın hediyesi olan Mini Cooper'ım - Üniversite evimize 10 dakika uzaklıktaydı ve ben 07.40 gibi çıktım. İçim kıpır kıpır ediyordu hem de fazlasıyla. Bunun çok fazla olması da korkutmuyor değil hani...
Okula geldiğim de saat 07.54'tü. Hemen sınıfımı bulup girdim ve herkes birbirleriyle hasret gideriyordu. Bazıları beni fark edince bana bakıp tekrardan aralarında konuştular. Aralarından sarışın, yeşil gözlü, fiziği gayet güzel ve dikkat çekici kıyafetleri olan kız diğerlerinin arasından sıyrılıp bana doğru geldi ve yapmacık ve ince sesiyle '' Merhaba ben Ahu Tekin. İlk öncelikle sınıfımıza hoş geldin'' dedi. Elini uzattı fakat dikkat etmem gerekiyordu çünkü tırnaklarında ki yarım santimlik takma tırnakları bana zarar verebilirdi. Üstelik kırmızıydı. Iyyy bu ne yaaa..
''Merhaba bende Deniz, Deniz Çevik'' diyebildim. Yapmacık gülümsemeyle tekrardan konuşmaya devam etti ''Bunlar benim arkadaşlarım Burçin, Oğuz, Serdar veeee Yiğit'' O kahverengi gözlü çocuk haricinde -sanırım ismi Yiğit- herkesle selamlaştıktan sonra Ahu iyice yanıma gelip kulağıma yaklaşarak '' Ahu Tekin kuralları 1; Yiğit'e sakın yan gözle bakmamaktır ki bakarsan da olacaklara katlanmak zorundasındır'' dedi. Bende ona yapmacık bir gülümsemeyle '' O hangisiydi ya?'' dedim. Ahu ise ''Hahah böyle ol işte'' dedi. Gerçekten bu kızla işimiz vardı. Ahu Tekin kuralları 1 neymiş efendim Yiğit! yan gözle bakmayacakmışız aman yesinler senin kurallarını! Bu kız kendini ne sanıyor ya!! Bu saçma tanışma bittikten sonra hoca içeriye girip bu yıl göreceğimiz dersleri falan anlattı. Birinci dersin bitiminde hatırladığım kadarıyla Burçin yanıma gelip ''Tanışmıştık ama ben tekrardan tanışmak istiyorum. Merhaba ben Burçin, sınıfımıza hoş geldin'' dedi. İçimden bir ses bu kızla iyi bir arkadaş olacağımı söylüyordu. Ben de ''Tekrardan merhaba hoş buldum, bende Deniz'' dedim. Burçin gayet samimi ve doğal yüzüyle gülümseyerek ''Tanıştığıma memnun oldum Deniz'' dedi. Bende memnun oldum falan dedim. Bana biraz sınıf hakkında ve Ahu hakkında şeyler söyledi. ''Ahudan sınıfımızda ki çoğu kişi hoşlanmaz ama babası şehrin sayılı zengin iş adamlarından olduğu için kimse ona pek bir şey söylemezler'' dedi. Ne garip değil mi? Sırf babası sayılı zengin ve iş adamı olduğu için kimse ona bir şey söylemiyor. Ah bu insanlar ah...
Dersler hızlı akıp gidiyor fakat benim tek ilgimi çeken şey Yiğit denilen çocuğunun anasınıfı öğretmenime çok benzemesi. Gözleri, yüz hatları aynı ona benziyordu ya da sadece ben benzetiyordum. Acaba sorsam ne derdi? Hayır hayır bunu kendim bulmalıyım hem de bana araştırılacak bir şey çıkar. EVET YA BU İŞTE. İlk günden kendime araştırılacak bir konu bulmuştum - Neyi araştırıyorsun diye sordukların da '' Sınıfımız da anasınıfı öğretmenime çok benzeyen bir çocuk var onun öğretmenimle bir bağlantısı var mı onu araştırıyorum'' derim. Evet her ne kadar kulağa gülünç gelse de bu merak beni içten içe kemiriyordu - Ama Burçin'e sorabilirdim. Teneffüste Burçin'in yanına gidip ''Burçin rahatsız ediyorum ama bir şey sorabilir miyim?'' dedim. Burçin ''Ne rahatsızlığı, tabi ki sorabilirsin'' dedi. ''Ahu'nun yanında ki kahverengi gözlü çocuğun soy ismi ne?'' diye sordum. Burçin '' Yiğit'i soruyorsun senn. Yiğit Aktaş'' dedi. Bir an inanamamıştım. Bu kadar benzerlik, soy isimlerinin aynı olması. Kesinlikle bir şey vardı ve ben bunu bulacaktım. Saat 14.30 gibi herkes dağılıyordu. Ben bilerek yavaş toparlanıp Yiğitle konuşma fırsatı yakalayacaktım. Herkes çıktığında Yiğit sadece bana bakıyordu. Bende ona bakıyordum. Bu bakışmayı bitirmek için '' Tekrardan merhaba, ben Deniz Çevik. Sende Yiğit Aktaş olmalısın. Memnun oldum'' dedim. Yiğit gözleri kısık bir şekilde bana bakarak '' Soy ismimi öğrenecek kadar ne merak ediyorsun hakkımda?'' dedi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KÖPRÜ
Teen FictionSelamlarrr. Ben Kevserr. Siz Kevo deseniz de olur ;) Bu benim ilk yazdığım hikaye ve ilk denemem. Bir çok arkadaşımın ve kuzenimin desteğiyle atmaya karar verdim. Umarım beğenirsiniz. Lütfen düşüncelerini yorumlarda belirtinn. Görüşürüzzz..