Tüm ışıkların kapalı olduğu küçük mahallede, kirli bir kaldırımda oturuyordum. Beynim ile tam anlamıyla anlaşmazlığa düşmüştük. Burada olmaktan nefret ediyordum ama yine de oturmaya devam ediyordum.
Jimin'in dairesinin ışığı yanıyordu. Bu saatte uyanık mıydı yoksa ışık mı açık kalmıştı bilmiyordum.
Geceleri serinleşen hava biraz üşütmüştü beni. Üzerimde siyah bir tişörtten başka bir şey yoktu. Öylece dizlerime yaslanmış daireye bakarken ışıklar kapandı. Yeni uyuyor olmalı diye düşündüm.
Esnedikten sonra çenemi avcuma koyup izlemeye devam ettim. Ancak apartmanın kapısı birden açılınca irkilip kalakaldım. Jimin üzerinde kolsuz, siyah bir tişört ve altında şort ile dışarı çıktı. Dudaklarının arasındaki sigara şaşkınlığımı katlamıştı ki göz göze geldik.
Rezil olmaya alışmıştım.
Benim gibi o da şaşırdı ancak hiçbir şey söylemedi. Bir süre bana bakmaya devam etti ve sonrasında kapıyı kapatıp yürümeye başladı.
Normalin aksine dağınık saçları ve şişmiş gözleri ile bir de yetmiyormuş gibi ağzındaki sigarayı yakarak yürürken arkasından ilerlemeye başladım. Bir şey olmuştu.
Ardında olduğumu biliyordu ama yine de yanına gitmek yerine arkasında kalmaya devam ettim. Önce küçük mahalleden çıktık, sonra daha büyük binaların olduğu bir mahalleye girdik.
Jimin içlerinden birine ilerledi ve elindeki anahtar ile kapıyı açıp içeri girdi. Kapıyı ardında açık bıraktığında bunun devam etmem için bir işaret olduğunu anlayıp ben de içeri girdim.Bütün merdivenleri aştı ve en sonunda demir bir kapıyı açıp dışarı çıktı. Binanın en üstünde duruyorduk ve karşımızda muazzam bir gece manzarası vardı. Jimin hızını kesmedi ve duvara tırmanmaya çalıştığında korkarak elini tuttum.
Dönüp gözlerime baktı ve küçücük, neredeyse hayal ürünüm diyeceğim bir gülümseme ile elini ellerimin arasından çekip duvara tırmandı. Tozlu yere oturup, ayaklarını o yüksekten sarkıttığında yüreğim ağzımda atıyordu.
Bir süre durup etrafıma baktım ve yapacak bir şey olmadığını anlayıp ben de yanına oturdum. Yüksekten korkmuyordum, Jimin'in yüksekte olmasından korkuyordum. Tanrı'nın onu benden almasından korkuyordum. Bu yüzden kayarak iyice yanına girdim.
Ağzındaki sigara bitti, şortunun cebinden bir başkasını çıkardı. Bitti ve bir başkasını çıkardı. Ve bir başkasını çıkardığında elinin arasından aldım. İtiraz etmedi. Öylece durup karanlık çöken şehri izlemeye başladı.
- Üşümüyor musun?
Bunu sorarken aynı zamanda ceket giymediğim için kendime sövüyordum. Eğer giymiş olsaydım Jimin'e verebilirdim. Ancak şuan onu sıcak tutacak hiçbir fikrim yoktu.
- Üşüyorum.
Kısık bir sesle cevap verdiğinde içimde bir yerlerde bir şeyler parçalandı. Rahat duruyordu- sanki hiç üşümüyor gibi. Ama üşüyordu.
- Ceket alıp geleceğim.
- Boşver.
Gitsem mi gitmesem mi düşünürken tekrar konuştu.
- Bugün giydiğin tişört çok tatlıydı.
Gülümsedim. Ama o gülmüyordu.
- Abin burada olduğunu öğrenirse çok kızar. Ben geç dönerim. Sen git hadi.
- İstersen sonsuza kadar burada otururuz.
Gülümser sanmıştım çünkü bu tarz konuştuğumda gülümsüyordu ama gülmedi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Melek İzi | Kookmin
FanfictionDört duvar arasında yaşam süren Jungkook'un gökyüzünü gözlerinde gördüğü Jimin'e olan takıntılı aşkı - ve bu aşkın Jungkook'un karakterinde yaptığı derin değişiklikler, izler hakkında bir kitap. 18 bölümü de Jungkook'un bakış açısıyla anlatılıyor v...